Cumartesi, Aralık 09, 2017

Aşağı Yukarı Bir Son Çeyrek Dökümü


Uzun yılların ardından bu yazıda burayı yine biraz günlük gibi kullanmak istiyorum. Blogun adı zaten Gözümün Seyir Defteri, haliyle o seyir defteri özelliğini istediğim an tekrar hayata geçirmek de bu sayfanın tek yazarı olarak benim tekelimde. Karşılaştığım Müzikler serisini bitirmemle beraber geçtiğimiz bir koca ayı yazısız atlamış size de kendime de ayıp etmişim, aslında not almak ve not alırken sizlerle de paylaşmak istediğim irili ufaklı nice olaylar yaşadım görüşmeyeli. Sevgili muhtar ajandamın da yardımıyla geçtiğimiz bir ay zarfında yazmaya değer neler olmuş bir bakalım.

fotoğraf: Ebru Günel

Öncelikle Ekim'in son Perşembesi Antalya Kültür Sanat'taki -ve Antalya'daki- ilk konserimi gerçekleştirdim, çok da güzel geçti, hatta erkenden söyleyeyim şimdiden takvimlerinize not alın ikinci konserim de 25 Ocak 2018 Perşembe günü, hatta bu kez tek de olmayacağım, provalar devam ediyor, detaylar şimdilik sürpriz kalsın, yaklaştıkça açıklarım. Ne diyorduk, evet ilk konser, hayatımdaki ilk otobiyografik konserimdi, şarkıların arasına müzikal hikâyemi de serpiştirdim, hem ben keyif aldım, hem duyduğuma göre dinleyicilerim de sevmişler bu tarzı. Bakalım ikinci konserin tarzı ne olacak.


Merve'yle taşındığımızdan beri Antalya'daki konser mekanlarına dair incelemelerimizi sürdürüyoruz, sevdiğimiz müzisyenlerin buradaki konserlerini kaçırmamaya çalışıyoruz ama şu ana dek gittiğimiz konserlerin büyük kısmı ne yazık ki bizim açımızdan hüsranla sonuçlandı. Bu hüsranın açık ara en büyük sebebi de dinleyicilerin tavırları ve müzikle/konserle alakasız oluşları. Jehan Barbur konserinin ardından uzun uzun yazmıştım zaten, o konserin olduğu aynı mekana (Holly Stone) bir şans daha verelim dedik ve Evrencan Gündüz konserine gittik orada geçtiğimiz hafta. Bir önceki konserden daha da kötüsüyle karşılaştık bu kez. Kitle daha kalabalıktı ve o kalabalıktan hiç kimse böyle bir ortamda müzik nasıl dinlenmeli konusuna kafa yormamıştı. Bayram namazında gibi tıkış tıkış bir ortamda atlaya zıplaya dans etmenin veya yanındaki tanımadığın adamın kulağına sürekli son ses bağırmanın başka türlü bir izahı yok sanırım. Konserden önce tıpkı geçen sefer olduğu gibi konserdeki müzikle taban tabana zıt gece kulübü müziklerini son ses çalmaya devam ettiler, üstelik bu kez Evrencan ve ekibi sahneye neredeyse bir saat geç çıktı, yani bu enteresan kalabalığa ve kötü müziğe çok daha fazla katlanmak zorunda kaldık. Mekandaki çalışanların gerek girişte gerek içerideki abuk subuk üsluplarını saymıyorum bile. Konsere gelirsek benim için bir saatlik bir sahneye geç çıkma pek affedilir bir şey değildi, bunu büyük bir saygısızlık olarak kabul ediyorum daima, Jehan Barbur'un tam saatinde sahne almasından hesap edersem sanırım bu sanatçının kararına göre oluyor. Merve'yi de beni de hayal kırıklığına uğratan ikinci bir mevzu ise Evrencan ve ekibinin ilk yarı boyunca bir tane bile kendi şarkılarını çalmayışları oldu! Çaldıkları şarkıları güzel çalıyor olabilirler ama biz o konsere bunun için gitmemiştik açıkçası, zaten yukarıda saydığım tüm olumsuzluklar ve kalabalığın gitgide tahammül edilemez hâle gelmesiyle ilk yarının bitimine yakın konseri terk ettik. Bu sanırım Holly Stone'a son gidişimdi aynı zamanda.

Gelelim bizi şaşırtan bir diğer konsere, sanırım bir ay kadar önce Chateau de Marine'de gerçekleşen Elif Çağlar konseri. Baştan açıkça belirteyim bizi bu konserde bizi üzen tek şey kitlenin büyük kısmının müzik dinlemekten hayli uzak oluşuydu. Mekan Liman'da Setur Marina'nın içinde gayet şık havalı bir yer. 15-20 kadar masadan ve bir köşedeki ufak tatlı bir sahneden ibaret içerisi. Dolu dolu bir şarap menüleri var, hizmet kalitesi de bu şıklığa uygun, yani mekandan yana hiçbir sıkıntımız yok. Elif Çağlar'a zaten hayranız Merve de ben de, şarkılarının büyük kısmını ezbere biliyor, sözlerini tam ezberleyemediğimiz yerleri de sallıyoruz, yani iyi dinleyicileriz, üstelik konserde Elif Çağlar'a Çağrı Sertel eşlik ediyordu ki ülkemizin sayılı piyanistlerindendir, konseri dinleyen herkes de eminim bunu anlamıştır. Repertuvarda Elif Çağlar kendi şarkılarının yanı sıra sevdiğimiz pek güzel şarkılara da yer vermişti, müzikal anlamda gerçekten doyurucu bir konserdi özetle. Gelelim gayri müzikal kısma, sevgili dinleyici arkadaş, Antalya'nın bu denli dışında, bunca yağmurlu bir havada kalkıp bu geceki programı bu konser olan bu mekana geldin de neden müziği dinlemezsin? Nasıl olur da konser boyunca yer yer sanatçıları bastıracak bir seviyede konuşur, kahkaha atarsın? Amacın müzik dinlemek değil kendini göstermekse neden bu etkinliği seçersin? Kafamda yanıtlayamadığım sorulardan bazıları bunlar. Özetle mekandaki kitlenin genç, öğrenci veya zengin, orta yaşlı olması hiçbir şey değiştirmiyor ben bunu anladım, müzik dinlemeyi bilmeyen insanlar her türlü ortamı mahvedebiliyorlar. Neyse biz yine de Elif Çağlar'ı ve Çağrı Sertel'i dinlemekten büyük keyif aldık, umarım bir sonraki konserde daha müzik dinlemeyi bilen insanlara denk geliriz.


Bu kötü deneyimlerin ardından Merve ile bir durup düşündük Antalya'da nerede konser dinlenir acaba diye. Gittiğimiz konserleri gözden geçirdik, ben Tudors Arena'yı beğenmiştim, Cihan Mürtezoğlu konserine gittiğimde. Tabii mekanın tıklım tıklım olmaması da önemli bir faktördü. Ses net, tane tane ve dengeli geliyordu. Peyk konserini de sevdik, Bademaltı adlı mekandaydı o da, bana kalırsa mekan çok konsere uygun bir yer değil ama yine tıklım tıklım olmayan bir kitle ve Peyk'in müziği, mekanın açıklarını kapatıp bizi mutlu etmeye yetti. Özetle öyle doyumsuz, beklentileri tavan yapmış dinleyiciler değiliz, buna rağmen şu geçtiğimiz altı ayda gittiğimiz on konserin beşinden anca keyif alabilmişizdir. Ah az daha unutuyordum iki tane önemli ismi daha dinledik Antalya'da bu geride bıraktığımız haftalarda, ilki Ahmet Kanneci ikincisi de genç kuşağın en canavar gitaristlerinden Eren Süalp. Muratpaşa Belediyesi'nin ODTÜ Mezunlar Derneği ile düzenlediği Antalya Gitar Festivali'nin altıncısında sahne alan bu isimleri dinlemek gerçekten keyif vericiydi. Ahmet Kanneci'nin Anatolian Pieces albümü zaten uzun yıllar başucu albümlerimden olmuştur, Eren Süalp ise o gece tanıştığım ve tanıştığıma da hayli memnun kaldığım, genç yaşına inanılmaz başarılar sığdırmış bir müzisyen, onun albümlerini de dinliyorum artık, siz de buyurun buradan dinleyin. En sonunda ben de sadece belediyelerin ve kültür merkezlerinin etkinliklerine gidip başka konserlere katılamaz olacağım diye korkuyorum. 

Müzik ile alakalı bir konudan daha bahsetmeden geçmeyeyim. Yazının girişinde Antalya'daki ilk konserimden bahsettim, işbu konsere gelen ve Mervelerin aile dostu olan bir bey vardı, konserde de şarkı aralarında samimi bir coşkuyla alkışladığını hissettim beni, kendisini tanımıyordum, çıkışta ayaküstü denk geldik beni tebrik edip şarkılarımı çok özgün bulduğunu söyledi, ben de haliyle çok mutlu oldum, bir ara müzik konuşmak üzere buluşalım diye sözleştik ve ayrıldık. Merve'ye sorup isminin Murat Kemaloğlu olduğunu öğrendiğim bu beyin geçmişte müzikle ilgilendiğinden de bahsedilmişti diye hatırlıyorum bir ara. Tabii benim hafızam olayın üzerine bir süre örttü, sonra kaderin bir cilvesi Murat Bey'in kızı Zeynep Yoga hocamız oldu ve bize gelip gitmeye başladı. Ben de bu vesileyle Murat Bey'i tekrar gündemime alıp Facebook'tan kendisiyle bağlantı kurdum. O gece Levent'in "Sen bu adamı nereden tanıyorsun?" sorusuyla başlayan sohbetimizin sonunda öğrendim ki Murat Kemaloğlu Türk rock tarihindeki mihenk taşı sayılan albümlerden biri olan Kaplumbağaların Uykusuna Dek'i yapan kişiymiş. Sonraki hafta Murat Bey ile buluşup müziğe dair uzun uzun sohbet ettik, bir sonraki buluşmanın gitarlı olmasına karar verip ayrıldık. Antalya gerçekten de sürprizlerle dolu! Evet bu arada doğru duydunuz Merve ile Yoga'ya başladık, mutluyuz, gururluyuz. İlgilenenleri, yoga ile ciddi düşünenleri de şöyle yönlendirelim.


Bir diğer bahsetmek istediğim konu da Ayberk'in yeni kanalı Meqhan Guru. Antalya'daki lezzet duraklarını keşfetmek amacıyla hayata geçirilen bu kanalda, ilk üç bölümdeki çekimleri öğlen aralarında gerçekleştirdiğimiz için Ayberk'e genelde Ebru ve ben de eşlik etmiş bulunduk. Gitgide çekim, ses ve kurgu kalitesi artan, bana kalırsa Antalya'daki önemli bir açığı kapatmaya aday keyifli bir proje. Ben buraya bir bölümünü bırakıyorum, siz diğerlerini de izleyin. Antalya'da yaşıyor ve yeni yerler keşfetmek istiyorsanız veya Antalya'ya gelmişken nerede ne yenir sorusuna doğru yanıt bulmak istiyorsanız Meqhan Guru işinize yarayacaktır: youtube & instagram


Antalya'ya geldiğimden kendimi buraya adapte edecek önemli adımları da yavaş yavaş atıyorum. Bunlar nedir, işte yeni bir berber bulmak -ki bu konuda muhafazakâr biri hiç olmadım- efendime söyleyeyim arabayı düzgün yıkayan bir yer bulmak, iyi bir gitar yapımcısı/tamircisi bulmak, iyi bir diş hekimi bulmak ilk aklıma gelen bazı yerleşik hayata geçiş adımları. Bu yazıyı bitirmeden yerleşik düzenimin olmazsa olmazı bu unsurlardan ikisinden daha bahsedeceğim.

Lise arkadaşım sevgili Mustafa Yıldırım geçtiğimiz ay muayenehanesini açtı! Az daha açmasaydı zaten İstanbul'a gittiğimde yıllardır dişlerimin nazını çeken sevgili Kübra ile halledecektim işimi ama bir yandan da Antalya'da da güvendiğim bir diş hekimimin olması elzemdi. Bu sebeple zaten buraya taşındığımızdan beri kendisini her fırsatta sıkıştırıyordum. Muayenehane taptaze, mis gibi, tasarım ve ekipman şahane, keza ilgi ve muamele de şahaneydi. Bir dişimi daha dolgu yaptırmak durumunda kalmanın hüznünü yaşasam da o dişe Hande Yener'den Kelepçe şarkısını armağan ettim ve acımı içime gömdüm. Özetle ben Turuncu Özel Ağız ve Diş Sağlığı Polikliniği'nden hayli memnun kaldım, size de tavsiye ederim, bir de benden duymuş olmayın ama yeni açılmaları sebebiyle ücretlerde bir süreliğine kampanya yapmışlar.

Buraya geldiğimden beri aklımdaki bir diğer soru da gitarlarımın bakımını kime yaptıracağımdı. Çünkü "abi hemen hallederiz" diye enstrümana girişen insanlara güvenmek en son isteyeceğim şeydi ve bir enstrümanı ancak bir enstrüman yapımcısının anlayacağına inanıyor ve güveniyordum. İstanbul'dayken uzun yıllardır gitarlarımı Hasanpaşa'daki Feridun Bey'e emanet ediyordum, dedim en iyisi ben yine ona sorayım belki beni birilerine yönlendirir. Kendisi doğrudan birini bilmediğini ama bilecek birilerini tanıdığını söyleyerek beni Kara Kedi Müzik Stüdyosu'ndan Yiğit Ergün'e yönlendirdi, Yiğit Bey de bana Yasin Candemir adlı Antalya'ya yeni taşınmış bir gitar yapımcısının telefonunu verdi. Gitarları yükledim, Fethi'nin tavsiyesiyle telleri de aldım -Euro/Dolar fırlayınca maşallah tel fiyatları da arşa değmiş- bastım gittim Hurma'ya. Böylece Yasin ile tanıştık, gitarları kendisine emanet ettim, sonraki gün gidip aldım, bu esnada havadan sudan, müzikten, Antalya'dan konuştuk biraz. Ben gitarların üçünden de çok memnun kaldım, gitarist dostlarıma Yasin'i şiddetle tavsiye ediyorum, kendisi aynı zamanda çok güzel görünen gitarlar da yapıyor esas mesleği itibariyle, o konuya daha sonra eğileceğim. Buyurun buradan Yasin Candemir'i takip edin, ihtiyaç halinde irtibata geçin.

Son bir tavsiyem daha var yine Antalya özelinde. Ofiste her gün dışarıda öğle yemeği yiyoruz ve yaşayanlar bilir bir yerden sonra doğru düzgün yemek bulmak çok büyük bir kriz hâline dönüşüyor. Geçtiğimiz haftalarda keşke düzgün ev yemekleri yapan bir yer bulsak diye araştırmalarımızı sürdürürken Ebru, Nadire'n Ev Yemekleri adlı bir öneriyle geldi ve hemen o gün gidip şansımızı denedik. Klasik ev yemekçilerine göre daha fazla ve kesinlikle çok daha orijinal çeşitlere sahip bu lokantada fiyatlar da hizmet de gayet güzel. Artık haftanın yarıdan fazlasını burada geçiriyoruz, sizlere de şiddetle tavsiye ediyorum, Laura'dan Dedeman yönüne doğru giderken sağdan ikinci sokağa giriyorsunuz, köşede Komşu Fırın var, girdiğiniz yolu kesen üçüncü sokağın sol üst köşesinde kalıyor mekanımız. Buyurun buradan da takip edin: facebook & instagram


Son olarak geçenlerde yaşadığım ve bu çağda bunu yaşadığıma hayret ettiğim iki benzer olayla yazımı noktalayacağım. Yukarıda bahsettiğim Evrencan Gündüz konseri için Biletix'in internet sitesinden bilet almaya karar verdim. Şimdi bu kurum zaten online alışverişte her bilet için hizmet bedeli kesen bir enteresan kurum, bu da saçma ama diyelim bu duruma alıştık, bir de bunun üstüne bileti bana mail veya mesaj yoluyla göndermek için bir kere daha ücret talep ediyor sistem. İnanılır gibi değil! Online alışverişin ne mantığı kaldı gerçekten de? Düşünün uçak bileti alıyorsunuz, size QR kodunu ayrıca bir para karşılığında gönderiyor firma, böyle bir şey olabilir mi? Tam bir yamyamlık örneği. Sonraki gün Aile Arasında filmine gidecektik -muhakkak gidin- ben de biletleri Fırsat Bu Fırsat adlı bir siteden kampanyalı olarak aldım. Bu kez Cinemaximum'un sitesine girdim, kampanya kodlarımı girdim ve biletleri ayırttım, benden sadece online olarak bu işlemi yaptığım için hizmet bedeli kestiler, hem de satın aldığım biletleri sadece online olarak ayırttığım için. Gerçekten bu sitelerin bu çağda bu kafayla e-ticaret yapıp ayakta durabilmeleri inanılmaz. Hepsi hem tekel olmalarına hem de tüketicinin bu tip konuları önemsemeyişine güveniyor anladığım kadarıyla. Ancak ticari olarak da etik olarak ahlaksızlık yapıyorlar. Umarım kendilerine bir çekidüzen verirler bir an önce.

Şuraya birkaç müzikli bağlantı bırakıp yavaştan müsaadenizi isteyeyim: