Çarşamba, Eylül 06, 2017

Müziğe Dair #0004 || Pilgrim's Paradox


Aslında Pilgrim's Paradox'un Sunset Odyssey bu taze kısa çalarını bir Karşılaştığım Müzikler yazısının girişine koymuştum, ancak yazı çok uzadı, yazma faslım bitmek bilmedi, albümün çıkışının üstünden geçen günlerin sayısı hızla arttı derken, daha gecikmeyeyim ve bu 4 şarkılık minik ama güzel albüm için ayrı bir Müziğe Dair yazısı yazayım dedim.


Evet Sunset Odyssey adlı bu albümü uzun zamandır bekliyordum açıkçası. Hızla konuya dalıyorum: Albümdeki eserler bir yandan dinleyene yıllanmış rock klasiklerini dinler gibi hissettiriyor. Bir diğer yandan grubun piyasa müziklerinde pek duyamadığımız daha vahşi tonları özgürce kullanması ise dinleyicinin yüzünü gülümsetiyor, en azından benimkini gülümsetti. Gitarların tonları, klavye, davul, bas derken maşallah her şey cayır cayır.


Bu albümü heyecanla beklememin esas sebebi aynı zamanda grubun solisti olan sevgili Murat Özgen Özkan ile olan muhabbetim ve kendisinden albüme dair aldığım bilgiler/haberler. Kendisini yıllardır tanır, her yaptığı işi heyecanla takip eder, solistliğine ve müzisyenliğine çok saygı duyarım. Antalya gibi bir yerde tarzıyla pek çok ilke imza atmış, nice başka müzisyenlere de ilham vermiştir.

Murat'ın yanı sıra gruptaki diğer isimler Yıldırım Kıratlıoğlu, Umutcan Güney, Erkin Aydın ve Oğuz Dindar. Bu projenin tarihine baktığımızda grubun kuruluşunu 2014 olarak görüyoruz. Öncelikle yorumlar, ardından besteler, ufak tefek oyuncu değişiklikleri derken 2016'nın Kasım ayında Mirage Stüdyoları'nda bu dinleyeceğiniz şarkıların kayıtlarına soyunuyorlar. Mastering'i Scott Hull ile tamamlayan gruba kayıt aşamasında da Ayhan Aydın, Uğur Karaman ve Bulut Gör gibi değerli isimler katkı sağlıyor.


Albümdeki şarkılardan da kısaca bahsetmek isterim, çevire çevire defalarca dinledim bu albümü keza. Giriş şarkısı Black Widow Woman'da 60'ların 70'lerin o cayır cayır rock seslerini duyuyorsunuz, bana kalırsa şahane bir giriş şarkısı, hem hayli dinamik hem de dinleyiciye ne ile karşılaşacağını bir çırpıda anlatıveriyor. Batu Akdeniz de bu şarkıya katkı sağlayan bir diğer isimmiş.


Ardından Sunset Train geliyor, siz de kafanızı dayadığınız o tozlu tren camından dışarıyı seyrediyor ve batan güneşin kamaştırdığı gözlerinizle uçsuz bucaksız tarlalara bakıyorsunuz. Şarkının ikinci dakikasının kırkıncı saniyesinde ise bir anda fark ediyorsunuz ki biri tren yoluna ya da trenin bir vagonuna patlayıcı yerleştirmiş! Bakalım siz bu şarkıyı dinleyince neler düşüneceksiniz?


Üçüncü şarkımız bir başka delikanlılık örneği Silver Lining. Neden derseniz genelde böyle 3-4 şarkılık kısa çalarlara pek sözsüz parça koyup riske girmez müzisyenler, bunun piyasa dengeleriyle alakalı bin türlü sebebi var tabii ama Piligrim's Paradox adeta "Yemişim dengesini!" dercesine mis gibi bir de enstrümantel hikâye eklemiş albüme. Piyano ve temiz gitarların birbiriyle uzun uzun dertleşmesinin sonunda neyse ki mutlu sona bağlıyoruz.


Geliyoruz son şarkıya -ki sanıyorum benim favorim bu eser- Death Comes at the End yani "Hocam çok da şey yapmanın alemi yok malum dünya fâni..." temalı parça. Tam olarak sesi yükseltip boş bir dağ yolunda hız yapıp ardından şarampole yuvarlanmalık şarkı. Mezar taşınıza da El Fatiha'nın altına şarkının adını yazarlar artık.

Bu arada albümün kapak çalışması Ahmet Doğukan Başöner'e aitmiş. Ekibe ait sosyal medya hesaplarını da şuraya iliştireyim:


Albüme de buralardan ulaşabilirsiniz, hatta ulaşın, dinleyin, dinletin:


Hiç yorum yok: