Perşembe, Haziran 02, 2016

Düşündüren ve Heyecanlandıran Konserler Serisi Numara 2: Kalben


Ali’nin nazik daveti üzerine geçtiğimiz Cuma akşamı Dorock’ta gerçekleşen Kalben konserine gittim. Öncelikle Ali beni bu konsere neden davet etti bundan bahsedeyim, hikayenin enteresan ya da dünya küçük dedirten bölümü de orası keza.

Geçtiğimiz sene -bir seneden fazla zaman geçti üzerinden aslına bakarsanız- Pürtelaş 3+1 için birkaç buluşamayışın ardından sonunda Kalben’i çekmiştik ve o çekim gün Kalben ve Ali ile tanışmış, programın yanı sıra sohbet ederek bir şeyler yiyerek güzel de vakit geçirmiştik. Sonrasında da farklı yerlerde denk geldiğimizde birbirimize hal hatır sorabilen bir ilişkimiz oluşmuştu.


Ta ki bir gün Ali’den bir Facebook mesajı alana kadar. Sosyal medyadan da anladığım kadarıyla Ali askere gitmişti, peki nereye düşmüştü dersiniz? Bundan tam 4 sene evvel benim de ömrümün 5 ayını geçirdiğim bozkır center Polatlı’ya (Polatlı'nın üstüne tıklayın bence.) hatta dahası Polatlı’nın da kırsalı Acıkır bölgesine. Ve tabii ki internette bölgeye dair tek içerik olan ve neredeyse tüm askerlik maceramı anlattığım Polatlı Günlükleri serime denk gelmişti!

Evet dünya gerçekten küçüktü ve bunun üzerine Ali’nin askerde olduğu süre boyunca onun çarşıları ve interneti el verdiği müddetçe birkaç kere yazıştık ve sonrasında muhakkak görüşüp konuşalım diye sözleştik, malum aynı absürt noktada askerlik yapabilen ve birbirini anlama potansiyeli olan iki insan bulmak biraz güç modern dünyamızda.

İş bu vesileyle Ali konsere davet ettiğinde o gece bir toplantı için arabayla Çeşme’ye doğru yola çıkacak olmama rağmen, öncesinde Kadıköy’e gittim ve gün içinde ayarttığım pek sevgili İpeknaz, Bihter ve Hazel’i de yanıma katarak -ve o esnada üzerime dökülen bir dev bardak soda ile serinleyerek- konser mekanına vardım.

Şansıma Ali ve Kalben ile kapının orada karşılaştık ve ayak üstü birkaç dakika sohbet edebildik, tabii ki askerlik muhabbeti denilen şey sağ olsun çevremiz anında tenhalaştı. Ardından konseri izlemek için içeri geçtim. Bu yazıyı yazma sebebim de aslında konsere dair birkaç gözlemimi ve konserin bana düşündürdüklerini paylaşmak. Aslında Kalben'in müziğine dair benzer hislerimi albüm yayınlandıktan sonra "Kalben Dinlerken Aklıma Gelenler" başlığı altında yazmıştım, bu da konserin ve aradan geçen zamanın ardından biraz da o yazının devamı gibi olacak hatta "Kalben İzlerken Aklıma Gelenler" diye alternatif bir başlık da belirleyebiliriz.

Dünyanın en uzun girişini yaptıktan sonra gelelim yazımın gelişme bölümüne.

Öncelikle konser alanının büyüklüğü (Evet Dorcok’a ilk kez gidiyordum.) ve buna rağmen tıklım tıklım diyebileceğim kadar kalabalık olması çok etkileyiciydi. İnsanlar gerçekten de bir konsere gelmiş ve heyecanla gecenin yıldızını bekler haldeydiler, çoğu konserde gördüğümüz yanlışlıkla buraya uğradım ya da arkadaşım çağırdı ayıp olmasın diye geldim tavrının aksine. Bunu da tıpkı Harbiye’de falan izlediğim konserlerde olduğu gibi sanatçının çıkması için sabırsızlanmalarından ve alkışlamalarından anladım diyelim. Buradan da hemen gelen kitleye dair bir analiz yapacağım haddim olmayarak. 

Seyirci profili de 20-30 yaş aralığı ağırlıklı olmak üzere (hatta bu aralığın ilk beşliği daha ağır) üniversite öğrencileri ve yeni çalışanlardan oluştuğuna inandığım bir kitleydi ama dediğim gibi seyircide beni en etkileyen şey, gerçekten tek tip olmayan, bu konsere gelip konseri dinlemek için parasını paşa paşa vermiş ve sahnedekini kendine denk ya da kendinden aşağı değil de gerçekten bir sanatçı gibi gören, ağırlayan bir kitleydi.

Bu neden beni etkiledi şöyle açıklayayım, ana akım müzik sahnesinde de bağımsız müzik sahnesinde de seyirci bulmak ayrı dert, o seyircinin sanatçıyı adam yerine koyması ayrı dert, birilerinin vaktinden naktinden lütfedip de konsere gelmesi ve gerçekten o konseri izleyip/dinlemesi bambaşka dertler. Bunun daha da çirkinleştiği parası neyse veririz biz ne istersek çalar diye mekana gelen tayfa, ortam çok iyi gideyim de azıcık piyasa yapayım diyen tayfa, abi ben çok daha iyi müzik yapıyorum ama gidip de şunları biraz eleştireyim çocuklar pişsin diyen tayfa gibi daha ibretlik tayfalar da olur genelde konserlerde.

Bu konserde işte bu saydığım çeşitlilikteki insanlardan belki numunelik örnekler vardı ama genele bakınca çok daha saygılı sevgili bir seyirci vardı. Bunda tahmin ediyorum hem mekanın payı vardır (belli çizgide sanatçılar çıkartır, gelen insanları doğru yönlendirir vs.) hem de ve çok daha önemlisi Kalben’in gerçekten toplum nezdinde bir sanatçı olarak kabul görmesinin etkisi vardır diye düşünüyorum.

Burada da bir kez daha ister istemez büyük firmaların gücü ve ana akım medyanın etkisine dem vurmak lazım. Kalben’in albümüne dair bir yazı yazmıştım evvelden yukarıda da bahsettim (yazıya buradan ulaşabilirsiniz) ve orada da aynı vurguyu yapmıştım: Çok uzun zaman sonra normalde alternatif/bağımsız sahneye gözünü kulağını tıkayan devlerden biri tekrar bu yöne baktı ve klişe olmayan ama çok da güzel olan, basit bayağı olmayan ama insanların algılayabileceğinin ötesinde karışık da olmayan, samimi bir isim keşfedip ona yatırım yaptı.


Burada yazdığım yanlış anlaşılmasın Kalben’in şansı yaver gitti de onlarca ismin arasından onu seçtiler diye bir durum yok, tabii ki şans faktörü her konuda olduğu kadar burada da etkili ama Kalben’in müziğinde tahmin ediyorum ki bu devler o samimi sihri gördüler, bu sihrin tüm ülkeyi etkileme potansiyelini de fark ettiler ve 3-5 yılda bir yaptıkları üzere bir risk alarak kendi klişelerini bozup bu işi büyütmeye karar verdiler.

Bunu da şu şekilde okuyorum, albümü yapan firma, albümün kaydedildiği stüdyolar, çıkılan radyo, televizyon programları, verilen dergi gazete röportajları hepsi çok titiz ve uzun vadeli bir stratejinin ürünü gibi geliyor gözüme (tesadüfen de olsa planlı da olsa ikisinin dengeli bir karşımı da) yani şükür ki birileri abuk sabuk kalitesiz isimleri alıp da abi millet buna alıştı süsler püsler basarız demek yerine farklı ama anlaşılır ve güzel bir projeye yatırım yapıp onu büyütmeyi denediler gibime geliyor. İşte bunun sonucunda zaten Kalben’in konser verdiği salonlar doluyor ve seyirciler (istisnalar muhakkak oluyordur ama) onu büyük bir sanatçıya denk tutarak saygıyla dinliyor. Çünkü dinleyicinin kafasında büyük sanatçıyı konumlandırdığı her yerde Kalben de var. Gazeteler, radyo, televizyon, festivaller…

Neyse gelelim işin müzik ve sahnede duruş kısmına. Bence grup çok güzel çok yerinde, albümü dinlerken de aynı şeyi düşünmüştüm, çevremdeki genel müzik piyasasına dair fikri olan insanların büyük kısmı abi yazık olmuş şarkılara öyle mi düzenlenir, ne güzel yerlere giderdi o şarkılar şeklinde düşünüyor olsalar da aksine ben albümün sade bir besteci solist gitarist albümü olarak düzenlenmesini çok mantıklı ve stratejik olarak da yerinde bulmuştum çünkü güzel şeyleri de alıştıra alıştıra sunmak lazım insanlara bunca yıllık çer çöpün ardından. Tıpkı albümdeki gibi gitar ve vokalin ön planda olduğu, diğer enstrümanların da açıkta bir yer kalmayacak güzellikte boşlukları doldurduğu ama kimsenin de gereksiz öne çıkmadığı bir ses çıkartıyorlardı sahnede. Sesin yanı sıra herkeste yaptığı müzikten keyif alır bir hal vardı ki inşallah bu hiç eksik olmaz.

Ali’nin bas melodilerini ben çok beğeniyorum zaten müziğin tam altında ya da tam üstünde takip eden satırlar değil de bir araya geldiğinde müziği oluşturan farklı katmanlar halinde çalıyor. Davulcu dostumuzu bazı konserlerden, bazı kliplerden ve albümlerden hatırlıyorum, bu konserde de tıpkı tüm diğer hatırladığım yerlerdeki gibi çaldığından çok keyif alan ve ne çaldığını bilen, haliyle de mutlu çalan bir insan görüyorum karşımda, klavyeci arkadaş yukarıda bahsettiğim gibi öne çıkıp göze parmak sokmadan aradaki boşlukları çok güzel müzikal anlamda boş yer bırakmamacasına dolduruyor böylece albümdeki o sade ses sahnede de oturuyor. Ekip bazen enstrümanları değiştirip bazen 5 kişi olsalar da ana dörtlü bu şekilde ve çok çalmanın da verdiği çok oturmuşluk var çıkarttıkları seste, neyse ki sıkılmışlık yok. (Bu arada konseri bayağı arkadan izledim/dinledim inşallah sahnede olup da görmediğim sabit bir 5. ya da 6. müzisyen yoktur, varsa da hakkını helal etsin ahahah onunla ilgili ayrı bir yazı yazarım söz.)

Gelelim solistimize: Kalben bana kalırsa eskisine oranla daha hakim gitar çalıyor (eskisi dediğime bakmayın elimde büyümedi tabii ki kendisi ahaha ama videolarından izlediğimiz dinlediğimiz kadarıyla enstrümanına daha bir hakim olmuş gibi) bu da yaptığı işe saygı duyduğu ve işi için vakit harcadığı anlamına geliyor haliyle benim de çok saygımı kazanıyor bir dinleyici olarak. Sesine, üslubuna, şarkı yapışına ve yorumlayışına diyebilecek tek bir şey yok, gerçekten kutuplaşmanın sınırlarını zorladığımız şu günlerde ülkece sevebileceğimiz ve ortak noktada buluşabileceğimiz bir müzik yapıyor/üretiyor bana kalırsa. Bir diğer benim için çok önemli nokta ise şu: Şarkı aralarında gayet güzel konuşuyor Kalben. Yani pek çok müzik insanı ne yazık ki iki kelimeyi yan yana koyamazken Kalben bayağı keyifli şeyler sıkıştırıyor aralara. Şarkıları, hikayeleri birbirine bağlıyor, seyirciden aldığı gazı ufak tefek star hareketlerle seyirciye geri dağıtıp coşkuyu yükseltebiliyor. Bu da yaptığı müzikten, olduğu yerden çok mutlu olmasından kaynaklanıyor zaar. Yansıyan bu en azından.


Gece Çeşme’ye doğru direksiyon sallayacağım için konserin ilk yarısının ardından ayrılıyorum ne yazık ki, önceki gittiğim konserlerden ve arada dediklerinden tahmin ettiğim kadarıyla ikinci yarıda Kalben biraz daha tek başına kalıyor sahnede, o kısımlarını da artık başka bir konserden sonra konuşuruz. Keza adını ilk duyduğum günden bu yana gruplu halinden çok tek başına bir haldeyken dinledim Kalben'i farklı farklı yerlerde, o kısım biraz daha çalıştığım bir yer yani.

Sofar’da kendisini ilk izlediğimizden bu yana ne güzel bir yol oldu diye seviniyorum açıkçası Kalben'in yolu, bazen yakından bazen uzaktan gözlemleyerek. İyi bir müzik yaparak, inandığı şeyi yaparak büyüyebilmenin mümkün olduğunu anlatıyor bize hâlâ. Ha bu büyümüş hali mi derseniz bence hâlâ değil, gerçekten de tüm Türkiye’nin (müzik dinlemem diyenler dahil) adını ve şarkılarını ezbere bildiği bir isim olacak çok zaman geçmeden.


Bu hikayenin Kalben’in güzel müziği ve başarıları kadar beni heyecanlandıran bir diğer yanı da dediğim gibi plak firmalarının, prodüktörlerin, aranjörlerin, menajerlerin, PR’cıların, reklamcıların, organizatörlerin bu olay özelinde kendi rutinlerini kırıp farklı bir yol izlemeleri. Belki biri rutinini kırınca diğerleri takip etti belki hepsinin aynı anda bu rutini kıracağı tuttu ama her ne oldu ve nasıl olduysa neticede zaten çöpten oluşan bir müzik piyasasını bir adım daha ileri taşımadan onlarca para saçarak o piyasaya yeni bir çöp kazandırmaktansa farklı bir şey denediler bu kez. Eminim bu deneyim Kalben kadar o tarafa da çok şey öğretecektir ve bu içine tıkılıp kaldığımız neredeyse kalıcı ve güzel hiçbir şey üretemeyen piyasanın belki de kendini evirmesine sebep olacaktır.

Bu kısımları zamanla göreceğiz, ölçek olarak elimizde dev bir müzik sektörü varken, doğru düzgün müzik yazan, doğru düzgün müzik yayını yapan, önüne sunulanı değil de yeniyi, farklıyı ya da görünmeyeni keşfetmeyi adet edinen hâlâ bir avuç insan var camiada. Dilerim yukarıda saydığım bu piyasanın tüm oyuncuları da yemeğin pişip önlerine düşmesini beklemeden de bu müzik piyasasını araştırmanın mantıklı bir şey olabileceğini düşünür ya da hali hazırda araştıranları takip etmeye başlarlar. Ecnebilerin head hunter’lık dediği müessese ve bunun başarılı sonuçları, statükocu dinozorları da gençlere güvenen ve onlara yol gösteren insanlara dönüştürür dilerim.

Evet çok iyi niyetli bir hayal belki ama güzel şeyler de oluyor, hem de hepimizin gözleri önünde. Neden bunların sayıları artmasın ki? Neyse bu dev yazının da burada sonuna geleyim, geçtiğimiz senelere oranla çok daha az konsere gidebiliyorum bu sene ama yakında eski tempoma döneceğim, gittiğim konserlere dair de birkaç şey yazmayı bir ritüel haline getireceğim umarım. Adamlar yazısını tam boy bir konser sonrası yazısı olarak başlangıç kabul edersek bu da ikinci konser sonrası yazım olsun.

* bu konserden daha çok fotoğraf görmek için fotoğrafa tıklayın 

Müzik dinleyin, müziği ciddiye alın ve muhakkak ama muhakkak konserlere gidin diyerek bu yazıma da son noktayı koyuyorum. Tekrar vesile olduğu için Ali’ye teşekkürler, ilk fırsatta askerlik muhabbetini uzatmak dileğiyle. (Etraflarında yine kimse kalmadı.)

Yazının içinde de referans verdiğim konuyla ilgili diğer yazılar:

- Polatlı Günlükleri (Sondan başa doğru tüm yazılar, numaralı olarak.)

Kalben ile ilgili bağlantıları da şuraya bırakayım, kendisini daha yakından tanımak veya takip mesafesinde olmak isteyenler için:


2 yorum:

Adsız dedi ki...

Kalben'in facebook sayfasından geldim. Ne güzel yazmışsınız! Bende yaklaşık 1 hafta önce Kalben'le tanışmamızı vs. yazmıştım bloguma. Umarım okursunuz. Sevgiler..

Emir Bey dedi ki...

Sizin yazınız da çok samimi olmuş Çağan, güzel insanlar hep güzel izler bırakıyor. Sevgiler benden.