Salı, Kasım 29, 2011

Askerlik Mevzusu



Geçtiğimiz aydı sanırım, baktım bir baltaya sap olacağım yok dedim ben de şu arada askere gider gelirim, dönüşte yeni baltalarla karşılaşırım hem. Tecilimi bozdurdum, o sırada daha ağabey askerdeydi Adapazarı'nda, onun yanına gidip işlerimi halletmiştim. Neyse sonarsında bedelli, vicdani ret derken ortalık karıştı, ancak bana mı karıştı hayır. Dün ağabeyle tekrar Adapazarı'na gittik, zarfımı almaya. Artık tek yapmam gereken 1, 2 ya da 3 Aralık'ta Tuzla'ya gidip mülakata girmek. Programım biraz yoğun olduğundan ilk gün gitmeye karar verdim Perşembe günü, gece yarısından gidip sıra alınıyormuş falan filan, yanıma da ayartacak birilerini buldum sayılır, bakalım sonrasında 12 Aralık günü teslim olacağım. Olaya bu yönden bakınca bir vakit kalmadı aslında elimizde, tam olarak 2 hafta kadar vaktim var. Kısa işaretledim ama bakalım kısa mı çıkacak uzun mu? Bedelli sebebiyle eğitimli personel açığı olacağını söylüyorlar, ne demişler we'll sea yani yüzmeye gidiyorum. Hahah. Neyse nereye gideceğim belli olunca zaten haberiniz olur bir şekilde. Aslında bu yazının bir Kıbrıs yazısı olması gerekiyordu ama bir miktar daha fotoğraf bekleyeceğim, sonrasında yazacağım Kıbrıs'ı. Pek güzel bir yer ama bir kez de gezmeye gitmek isterim çok. Hem Kıbrıslı arkadaşlarımız da var artık bize gezdirme sözü veren daha ne! Neyse dediğim gibi hatta kalın, yakında bu konuya ilgili yazacağım. Bu arada şöyle komik iki olay oldu. Öncelikle İsveçli dostum Erik Bey bana bir video gönderdi ki buradan görebilirsiniz. Sonra ben de ona bu video ile cevap verdim. "Ergen misiniz? Emo musunuz?" diye soranlara cevabımız net evet, hatta biraz da romantiş hareketler bunlar ama, geçen yaz bu iki şarkıyı da çokça çalıp çokça eğlenmiştik, hâlâ hatırlayınca gülümsettiğini bilmek güzel. Şimdilik askerlik konusundaki yardımlarından ötürü ağabey Emre Başkan ve benim Kıbrıs'tan bir fotoğrafımı koydum, devamı sonra.

Salı, Kasım 22, 2011

Karşılaştırmalı Bursa ve Eskişehir Turu



Bir alttaki yazımda belirttiğim üzere Cuma sabahtan kelli yollardaydık. Kısaca BÜTMK ya da uzunca Boğaziçi Üniversitesi Türk Müziği Kulübü (korosu) olarak ilkin Eskişehir yoluna çıktık. Kadıköy Evlendirme Dairesi'ne servis gelir mi gelmez mi tartışması lehime sonuçlanmıştı, biz de Zehra Hanım ve Zeynep Hanım'la orada buluşup servise binebilmiştik. Kurtköy tarafında farklı bir rotadan gelen diğer servisle buluştuk sonra da yola devam ettik. Yol uzundu ancak sazlı sözlü geçti, en azından bizim serviste. Akşamki konsere sesimiz kalmayacak kadar çok şarkı söyledik. Eskişehir'e vardığımızda her şeyden evvel açtık. Lakin prova beklemez. Yunus Emre Kültür Merkezi'ne girdik, provamızı yaptık. Ses sistemcisinden tutun da sokaktan geçenlere kadar herkes bir samimiydi Eskişehir'de. Bize çok misafirperver davrandılar, prova biter bitmez otele geçtik, yemek yedik, üstümüzü değiştik, 25 dakika rötarla sahne aldık. Salon doluydu! Deplasmanda yüzümüz gülüyordu. Konser de gayet keyifli geçti, benimki de dahil tüm solo eserler sorunsuz atlatıldı. Monitörümüz olmasının dayanılmaz hafifliği sazendelere de solistlere de yansıdı desek yanlış olmaz sanırım. Sonrasında önce otele dönüldü kıyafet değişikliği için, ardından da şehre inildi. Ben bu esnada liseden müzisyen dostum Egemen Bey'i kandırıp kendimle görüşmeye ikna etmiştim. Onun da tavsiyesiyle, grupça nargile, çay ve kahve içmeye uygun bir yere oturduk. Masanın bizim bölümünü Zehra Hanım, Mustafa Bey, Ozan Bey, Egemen Bey ve ben oluşturuyorduk, pek eğlendik o gece maşallah. "Semazenler yine elleri boş döndü." adlı o gece Egemen Bey'den öğrendiğim Zaytung imzalı cümleye hâlâ gülüyorum. Neyse gece oradan kalktık otele yürüdük. Bu arada Eskişehir'le ilgili tek kötü nokta otelin yemeğiydi, o da geçti gitti. Gece bir miktar ya da bir kaç miktar odada müzik yaptık eşle dostla. Sonraki sabah kalktık, neyse ki otelin kahvaltısı akşam yemeğine oranla çok daha normaldi. Akşam izlediğimiz haberleri tekrar izleyerek -serumunu ağaca asan amca hariç- kahvaltımızı ettik.


Sonra Bursa yoluna koyulduk. Yediğimiz cezayı saymazsak gayet keyifli bir yolculuk geçirdik.Yediğimiz cezanın hemen ardından verdiğimiz molada Sertab Erener cd'si almak üzere benzinciye girdik. Albümü bulamayınca kalan alternatifler arasından insiyatif kullanarak Kibariye albümü aldım. Her şey bu andan sonra daha hızlı gelişti, bizim servis açık ara en çok eğlendiren servise dönüştü. Vardık Bursa'ya. Bursa'da erkeklerin çoğunun kalacağı yer, bizim kalacağımız yer ve konser yeri ben yanlış anlamadıysam birbirinden uzak yerlerdi. Neyse kalınacak iki ayrı yere de uğradıktan sonra yine açlıkla sınanmış bir şekilde yemek yiyeceğimiz yere vardık. Buraya varmadan evvel de Bursalı dostlarımız Dilan Hanım ve İrem Hanım bize katıldılar. Beşyol Kebabçısı mıydı neydi oturduğumuz yerin adı. Lezzetli bir iskender yedik ancak Bursa'da İskender yenmeyebilir. Gereksiz bir pahalıymış, aldığımız duyumlara göre her yerinde böyleymiş hem de. Neyse üzerine yakın bir başka yerde tatlımızı yedik, çayımızı içtik ve konser alanına doğru yola çıktık. İsmini hatırlayamadığım bir AVM'nin içindeydi konser vereceğimiz sahne. Eskişehir'deki müsamahayı burada pek göremedik ne yazık ki. Kendine çok güvenen sesçi mi arasın, it kopuk çaycı çocuklar mı, hazırlanmamış bir sahne mi, üst katta verilecek Sıla konseri mi. Her şey adeta bizim için hazırlanmıştı. Neyse beklediğimin üstünde bir seyirciye çalmaya başladık. Konser de gayet güzel ilerledi. Sololarıyla, koro eserleriyle her şey yolunda gitti denilebilir. Hocanın eserlerinde azıcık sallandık onun dışında pek bir zayiat vermeden atlattık konseri. Gülşen Hanım da bize eşlik etti üstelik bu konserde. İki konserin de ses kaydı mevcut belki yayınlanır bir zaman. Çıkışta AVM'de bir şeyler yedik -ki gayet güzel oldu- sonrasında bir yerler arayarak servislerle bir buçuk saat kadar dolandıktan sonra, dev bir kıraathaneye oturduk. İsteyenler nargilesini içti, isteyenler çayını kahvesini. Mekan sahibi imajı çizen bir ağabey bize İstanbul'dan geldiğimizi öğrenince birer çay daha ikram etti. Sonra o gece aramızdan ayrılacakları terminale uğurladık ve kalınacak yerlere dağıldık. O gece karanlık odada Mustafa Bey, Ozan Bey ve Alper Bey'le Lionistik konular hakkında konuştuk, elimden geldiğince meraklarını gidermeye sorularını cevaplamaya gayret ettim. Leo nedir derseniz buradan buyrun. Daha iki yönlü görmek isterseniz de Ekşi Sözlüğe girip vakit ayırıp okuyun Leo başlığı altındaki 8 sayfa yazıyı.


Sonrasında sabah zor da olsa kalktık, toparlandık, yola koyulduk. Eker firmasının mekanında kahvaltı ettik, sonrasında da Neyzen Rıdvan Efendi'nin şoförlüğünde bir grup korist garip bir döndürme makinesine binip dönüşe başladılar. Binmeden izleyerek keyiflendik resmen o dönüş makinesini. Parkta biraz daha vakit geçirdikten sonra şehir merkezine doğru araçlarla yola çıktık. Ulu Cami'nin önünde inip gezimize buradan başladık. Bugüne dek gördüğüm en güzel camiler listesine çok üst sıralardan girdi bu cami. Kaleye benzer mimarisi, çok kubbeli dikdörtgen yapısı, ortasında bulunan çeşmesi ve onun camsı kubbesi, mükemmel bir ahşap işçiliğine sahip minberi ve farklı üsluplardaki çok sayıdaki görkemli hat eseriyle gerçekten havalı ve zarif bir yerdi. Caminin ardından, caminin külliyesi gibi duran bir çarşıda biraz gezindik, sonrasında ismini şu an unuttuğum eski bir hamama gittik. Tesadüfen korodaki dostlarımızdan İrem Hanım'ın babasının o gün orada resim sergisi vardı. Bursa resimleri ağırlıklı olmak üzere birbirinden güzel eserleri gördük inceledik, ardından bize farklı baharatlardan oluşan Osmanlı Çayı adında bir çay ikram edildi, balla tatlandırılan. Çayı içtik keyfimiz yerine geldi, yüksek kubbeli bu güzel akustikli yerde başladık şarkı söylemeye. Münir Nurettin'den Kalamış'ı okuyorduk ki, genç ve eğlenceli tanburi dostumuz Muhammed eseri sağlam bir gazelle taçlandırdı. Ya da eserin kendiliğinden sağlam gazelini hakkını vererek okudu diyelim. Sonrasında oradan kalkıp Pideli köfte yemeye gittik, şehrin daha eski duran bir kısmına. İşte Bursa'nın en güzel anlarından birisi buydu. Pek lezzetli bir yemek, pek güzel bir hizmet ve uygun fiyatlarla karşılaştık. Üzerine çayımızı kahvemizi içtik. Kafkas'a doğru yollandık. Biz o sırada Dilan Hanım ve Mustafa Bey'le cd alabileceğimiz bir yer bulmak ümidiyle gruptan ayrıldık. Şehir merkezinde uzunca bir süre aramamıza rağmen "Cd İbo" adında bir korsancı dükkanından başka bir yere denk gelmedik. Sonra otobüslerimize binip yola koyulduk. İki benzincide durmamıza rağmen Sertab Erener albümüne denk gelemedik vardır bir hayır deyip devam ettik. Kemençevi Gizem Hanım'ın udla başı çektiği pek keyifli bir yolculuk yaptık, feribota bindik indik, şehre döndük. Sonra yolda yavaş yavaş dökülerek okula vardık. Orada herkes gitti, birbirinden süper servisçi ağabeylerimizden biri bana komşuymuş, beni eve kadar bıraktı, yolda da bizim grubun ne kadar keyifli ne kadar pırlanta gibi gençlerden oluştuğunu vurguladı.


Hakikaten hak veriyorum, bu turne bu kadar keyifli geçtiyse her şeyden evvel birbirinden güzel insanlarla olduğu içindir. Başımızda bugüne dek tanıdığım en nevi şahsına münhasır insanlardan biri olan Gönül Hocamız olduğu için bir de. Bursa'da daha çok vakit geçirsek ve daha çok aktiviteye bulaşsak da Eskişehir'deki o el üstünde tutulma havasını daha çok sevdim sanırım. Ama Bursa'nın da hiçbir şehirle yarışamayacak bir yanı var ki o da Şebnem Hanım, Dilan Hanım ve İrem Hanım gibi değerleri bize kazandırmasıdır. Üzerinden 2 tam gün geçti turnenin ama hâlâ tadı damağımdan gitmedi. Tüm BÜTMK ailesine en samimi teşekkürlerimi sunuyorum bu güzel turneye katılma fırsatını bize de tanıdıkları için. Geziyi mükemmelleştiren tüm dostlara da en derin sevgi ve saygılarımı...


Not: En üstte belirtmemişim ama oraya müdahale edersem yazının ahengi bozulur diye öylece bırakıyorum, aslında her şey Perşembe akşamı okulda verilen Tenhâ konseriyle başlamıştı. Neyse.

Cuma, Kasım 18, 2011

Turneler


Efendim yarın sabahtan kelli bir kaç gün şehir dışında olacağız. Türk Müziği Kulübü (BÜTMK) ile Eskişehir ve Bursa yolcusuyuz, bu şehirleri Şehnaz, Şehnazbuselik ve Buselik makamında eserlere boyamayı düşünüyoruz. Oralarda denk geleni bekleriz, Yavuz Bingöl Bey'in de şarkısında belirttiği gibi "turneeeleeeer, sevdiğim oooy". Boşa giden şakalar komiklikler vol.1 vers.8. Dönüşte araşırız.

Cuma, Kasım 11, 2011

Acıların Kralıyım



Yaklaşık bir aydır beklediğimiz son video'muzu evvelki gün yayınladık. Bunu kendi yüzüne de söylüyorum, başka insanlara da söylüyorum çekinmeden, o yüzden buraya yazmakta bir sakınca görmüyorum. Bugüne kadar en beğendiğim, en etkilendiğim 3-4 sesten biri olan Günsu Hanım şarkı söyledi bu video'da. Sade'den bir şarkı söyledi, biz de eşlik ettik, Lovers Rock albümünün gizli silahlarından biri olan King of Sorrow parçasına. Hepimiz pek severiz zaten Sade'yi ki bence sevmeyen utansın. Ayrıca herkese bir kez daha duyuruyoruz ki "seyd" diye değil "şade" diye okunuyor bu isim. Yapacak bir şey yok, kabul edin artık bunu. Neyse Günsu Hanım'ın beklendiği üzere karizmatik icrâsı, Umut Bey'in de bir o kadar havalı eşliğiyle taçlandı. Ben de elimden geldiğince bir iki yere gitar bir iki yere vokal serpiştirdim. Ortaya böyle bir şey çıktı. Bizi tüm gün sıkılmadan yorulmadan görüntüleyen dostumuz Asena Hanım da, sadece çekimde değil, düzenlemede de büyük işler başardı. Ayrıca geçen yazıların birinde bahsettiğim Dilruba Hanım imzalı yeni Emir Bey logomuz da ilk kez bu video'da gün yüzüne çıktı. Youtube'dan atar yedim bir de; aynı başlıkta bir video var hakları Sony'ye ait olan, yapacak bir şey yok ama ayağını denk al gibi bir mail geldi. Heheheh. Video'ya ister buradan, ister sağ taraftaki yeni Emir Bey logomuza tıklayarak açılan Mavi Büyücüler biloğundan ulaşabilirsiniz. O gün varlıklarıyla bize katkı sağlayan, Yeliz Hanım, Melih Bey, Ilgın Hanım ve Yiğit Bey'e de ayrıca teşekkürler. İsterseniz basın HD'ye tam ekran cayır cayır izleyin. Ahaha.

Pazar, Kasım 06, 2011

Bir Takım Adresler Sayfalar


Geçen yazıda bahsetmiştim, internet üzerinde bir kalkınma planı yaptım ağırlıklı olarak Emir Bey odaklı. Bunun çalışmalarına devam ediyorum, bir yandan da önceki yazıda bahsettiğim üzere daha sandıktan çıkacak videolar, konser kayıtları, EP'ler olacak, umarım sandığa hiç girmeden gün yüzüne çıkacak başka şeyler de. Neyse. Evvelden edindiğim şu flavors.me sayfasını düzenledim. Böylece facebook olsun twitter olsun bu tip yerlerde internet siteniz nedir gibi bir boşluk çıkınca kilitlenmiyorum ya da bir ton şeyi nasıl yazacağım diye paniklemiyorum. Bu adresi veriyorum, kafam rahat, beyin bedava. Hahah. Diyeceğim o ki benzer sıkıntılarınız varsa size de bu ücretsiz platformu tavsiye ederim, muadilleri de var.




Bir diğer sıkıntım  da şu ki bu aralar inanılmaz yazım yanlışları yapar oldum, sırf yazım yanlışı olsa yine iyi, anlamsal hatalar yanlış kullanımlar hırla gürle. Demek neymiş biraz oturup kitap okumak gerekiyormuş. Size de diyeceğim odur ki bu tip saçmalamalarımı görürseniz, bir zahmet bir yorum bırakın düzelteyim. Ben yazdıklarımı tekrar okusam da gözden kaçırıyorum. İnsana kendi yazdığı, bir şey yavrusu gibi gelirmiş, neydi atasözü de hatırlayamadım, komik olacaktı olamadı. Böyle bir saçmalama durumu karşısında siz bilinçli okuyuculardan ricam bir yorum bırakın da ben orayı en azından sonradan düzelteyim. Benim gibi yıllardır blogger camiasında olanlar bilirler eskiden ruh hastası blogger'lar vardı. Didaktik teyzeler gibi adeta TDK'nın akıncılarıydı onlar, herkesi azarlıyorlar, ateş saçan yorumlar bırakıyorlardı. Neyse tükendi onlar zamanla, kendi öfkelerinde boğulduklarından şüpheliyim. Sizden bu denli saldırgan bir şey istemiyorum, zaten ben hali hazırda düzgün yazmaya gayret eden bir insanım canım. Hatalıysam uyar.

Önceden de söylediğim gibi iyi bayrams. Ayrıca bu kazanç kaybını yaşayacağıma yemin ederim 4 aylık profesyonel çalışma hayatı deneyimimi yaşamamış olmayı tercih ederdim. Sırf "sen daha öğrencisin" temalı harçlığa yandaş cümleyi duymak için yüksek lisans yapılırmış arkadaş.

Cuma, Kasım 04, 2011

Logo



Yeni/eski albümümüzü yayınlamanın verdiği mutlulukla zaman geçirmeye devam ederken iki güzel haber daha aldım. Dilruba Hanım logo çalışmalarını bitirmişti. Şimdi baştan başlayalım anlatmaya. Asena Hanım bizim Günsu Hanım ve Umut Bey'le olan videomuzu -hâlâ yayınlanmadı, ama çok yakında geliyor- çekerken demişti ki senin niye bir logon yok, içinde olduğun işlerin kenarına üstüne basarsın, videolara koyarsın demişti. Ben de hak vermiştim de kim uğraşsın bana logo yapsın diye de düşünmüştüm bir yandan. Meğer Asena Hanım, Dilruba Hanım'dan bir Emir Bey logosu yapmasını rica etmiş. Dilruba hanımla karşılıklı gidip gelen mailler sonucu biloğun sağ üst köşesinde bulunan zarif logo'ya ulaştık. Oraya tıklayınca adeta bir Emir Bey sitesi gibi görev yapan Mavi Büyücüler biloğuyla karşılaşacaksınız. Yazı karakteri ve daireye oturuş olarak yani genel hatlarıyla logo sabit olsa da, farklı bir kaç versiyonunu da kullanabiliriz. Neyse Dilruba Hanım'a hem benim bitmek bilmeyen ricalarıma sabrettiği için, hem de bu zarif logoyu ortaya çıkarttığı için çok müteşekkirim. Kendisine bir konser borçlandık bence grupça. Yakında facebook olsun, soundcloud olsun bu tip sayfalarımızda da bu logoyu kullanmaya başlayacağım. Bunu haber vereyim dedim sevgiler, saygılar, nerede o eski bayrams.

Perşembe, Kasım 03, 2011

EP


Merhabalar efendiler, Merve Hanım'ın şehri terk etmesinin ardından kendimi bilgisayara verdim yine. Her şey koro çalışmasında sonra Umut Bey'in bize gelmesiyle başladı. Bilgisayarda 8-9 aydır çözemediğim, bir alttaki yazıda değindiğim upload problemimi çözdü sağolsun, hani kimsenin bir el atmadığı problem var ya. Bir de müzik çalarıma yapışan görseli temizledi. Haha. Her neyse bir de bir kaç önceki gün Egecan Bey ve Ayça Hanım'la görüştük Moda'da ki bu Merve Hanım'ı da beni de çok mutlu etti. Bir de Behzat Ç.'ye gittik, o da bizi mutlu etti falan bu tip şeyler. Neyse Umut Bey de upload problemimi çözünce dedim neden albüm yayınlamıyorum ve yaklaşık üç yıllık bir gecikmeyle Emir Bey'in ilk albümünü yayınladım.


Albüme ve albüme dair tüm bilgilere buradan ulaşabilirsiniz, ister indirir, ister dinlersiniz. Benim için değeri yüksek kayıtlar, sizin de arşivinizde bulunsun tabi. Ne zaman neyin lazım olacağı belli olmaz. Ahahah. Bu yeni ergen gülüşü nereden çıktı bilmiyorum, utanmasam her yere hahaha yazacağım dizilerdeki gereksiz gülme efektleri gibi, ben eğleniyorum diye siz de eğlenecek değilsiniz ya. Hahayt! Yoğun bir Kasım ayı var önümde. Aralık'ta askere gitmeye karar verdiğim için yapabileceğim her şeyi yapmaya çalışacağım. Bir iki video, bir iki EP daha, biraz yolculuk, bir turne, görülecek yerleri yapılacak işler, tanışılacak insanlar, Bursa, Eskişehir, Kıbrıs rotaları. Ayrıca Merve Hanım gitmeden evvel Sertab Erener albümünü bana bağışladı çok mutluydum bugün yolda dinledim durdum. 

Bir de bu konuya önceden bahsettim mi bilmiyorum ama tam böyle yağmurlu bir günde yağmur yağmadığı bir an sokağa çıkarsınız, ıslanmadığınız için mutlusunuzdur, sonra tam bir ağacın, saçağın, direğin altından geçerken orada birikmiş armut büyüklüğüne ulaşmış bir su damlası bam diye tokat gibi kafanıza düşer de sizi yağmur yemiş kadar ıslatır üstüne üstlük bir de ürkütür ve irite eder ya, işte ben bu duruma çok uyuz oluyorum, bunu da bilin istedim.