Salı, Aralık 30, 2008

Onuncu Günün Sonuncu Günü



Evet efendiler, az zamanda çok işler yaptık demişler ya, bizde bu kervana katıldık bizzat. Geçtiğimiz cumartesiden önceki cumartesi Açmöf dinletisiyle başlayan, sonra Taşoda Konseri ile devam eden, ardından Leo Dinletisi ile daha da devam eden konser sezonumuzu bu akşamki Türk Müziği Koro Konseri'nde gerek koroda söyleyerek, gerek solo söyleyerek, gerek de koronun yanıbaşında zilli daire vurarak bitirmiş oluyorum. Yani 11 günlük bir perioda 4 tane konser sığdırdık. Memnunuz, gururluyum, yorgunum ve önümde yoğunlaşacağım bir final dönemim var. Bu kış sezonu Studyo Live ve İş Kuleleri'ni de sayarsak gayet karizmatik geçti, her halükarda Taşoda tüm sezonun, hatta bugüne kadarki tüm sezonların en tatmin edicisiydi. Herkesi öpüyorum, neden böyle bir şey yapıyorum bilmeden, görüşmek üzere.

...ve Egecan Bey konserimizde görülür...

Şaka bir yana bizi hiç
yalnız bırakmayanlar.

Yargı Bey'in katkılarıyla.

Pazar, Aralık 28, 2008

Melis Hanım'dan Gelenler



Melis Hanım'ın yakaladıklarıyla Emir Bey Taşoda Kış Konseri, Aralık 2008.



Bu konserimizin ise pek değerli konuğu Nil İpek Hanım ile hatıra fotoğrafı.


Not : Böyle fotoğraflar geldikçe araya serpiştiririm.

Cuma, Aralık 26, 2008

Gelen Gideni Aratır *


Dün Emir Bey tarihimizin tartışmasız en güzel Taşoda Konseri'ni verdik. Konseri mükemmel verdik, hatasızız eşsiziz diye demiyorum, ama ses ayarları olsun, ışıklar olsun, dinleyenler olsun, repertuarın çoğu şarkısı olsun, şarkıların bolluğu olsun, rahatlığımız olsun, inanılmaz derecede içimize sinmişti sanıyorum. Üstelik ilk grup olarak çıkmanın avantajını saat 16.15 civarı olay mahaline giderek ses ayarlarımızı gönlümüzce yaparak bulduk. Hatta bitirdik sahneden indik beşi bir iki geçe tekrar çıktığımızda, gitar, kemençe ve bendir sahnede sandalyelerimizde duruyordu. İlk şarkıda sağolsun Nil İpek Hanım bize kadife sesiyle eşlik etti. Gerek çift sesler olsun, gerek paylaşımlı bölümler olsun, pek başarılıydı bence, umarım kendisi de bizim kadar keyif almıştır, böyle güzel bir başlangıcın getirisi olsa gerek, pek rahat devam ettik. Kadife demişken bir de akademisyen kadifesi diye bir kavram var kafamda, akademisyen dediğin kadife pantolon giyer kış oldu mu. Neyse arada efendime söyleyim şakalar mı yapmadık, birbirimize bakıp güşümeler mi gülmedik. (Evet gülüşme gülmek) Hatta ben Bebek şarkısını söylerken gayet içimdeki amerikan hayranını ortaya döküverdim, alkışlardan yüksek gülüşlere vesile olduk. Hasılı kelam pek hoşuma gitti konser, Açmöf konseri de bugüne kadarkilerin en iyilerindendi, bu da öyle olunca iyice mutlu olduk. Açmöf demişken, pek değerli iki konuğumuz vardı Açmöf'ten, iade-i ziyaret yaptılar bize destek oldular, sağolsunlar. Çoğu şarkıda grubumuzun oturmuşluğunu farkettim artık, Nilüfer bunların en büyük örneğiydi bence, keza Flying de öyle. Kendi kendimize fade out (sesin kısılarak yok olması) bile yaptık. Emir Efendi ve Nağme Hanım ile beraber müzik yapmak gerçekten apayrı bir keyif, iyi ki varlar. Türk Müziği Kulübü de ayrıca inanılmaz bir sayıyla katılım göstererek beni çok mutlu etti, ilk kez kendi alanımda diyelim, şarkı söylerken dinlemiş oldular beni. Tabi ki bizi yine bir vefa örneğiyle duygulandıran ve kamerasını kaptığı gibi gelen Ayça Hanım var bir de. Tıpkı bir buçuk sene Altunizade konserinde de kamera yok deyince, ben gelirim yahu deyip gelip baştan sona çektiği gibi. Konser bittiği anda hoop cdleri elimize verdi. Hoş izleyemedim bir türlü bilgisayarda problem çıktı azıcık ama olsun, varlığı yeter. Dünyanın dört bir yanından değerli konuklarımız da vardı konserde ayrıca belirtmeden geçemeyeceğim. Konserden bu kadar bahsettik yeter. (fade out)

Italic
İki ya da üç gün önce eve geldim kırmızı ufak ince bir kutu duruyor girişte, bu ne dedim cevap yok bizimkilerden, gittim üstümü değiştim geldim bir baktım eneeeem dedim Suomi yazıyor Lahti yazıyor Finland yazıyor Vääksy yazıyor falan. Açıverdim hemen, içinden Fazer aktı. Fazer oranın Ülker'i denilebilir. Ayrıca benim gittiğimde çok beğendiğim spatula ile salatalık soyacağı karışımı bir kaşar peynir dilimleme aletleri vardı masada, çağın icadı falan demiştim hatta ondan göndermişler bir de ehehe hem de ren geyiği boynuzundan sapı var. Bir de yeni yıl tebrik kartı. Çok sevindim, dün gece de gördüm ki benim paketim de onlara ulaşmış. İlk uygun vakitte bir kart alayım da arayıp konuşayım gençlerle, arayı soğutmayalım.


Ayrıca geçen HTR dersinde yanımda oturan Nil İpek Hanım yediği simitten ikram edip Simitisdermisin dedi, ben de smitis ! dedim. Eheheh, bu tip şeyler işte. Soldakiler gelenler, sağdakiler ise el emeği göz nuru gidenler.

* Başlıktaki sözü düşündeki içinden milyon anlam çıkardım evet.

Salı, Aralık 23, 2008

Taşoda Kış Konserleri ve Emir Bey Konseri



Emir Bey Konseri
Saat : 17.00 - 18.00
Yer : GKM / Boğaziçi Üni.
Tarih : 25 Aralık Perşembe

Emir Bey grubu olarak 25 Aralık Perşembe günü, Boğaziçi Üniversitesi Garanti Kültür Merkezi'nde saat 17.00'den 18.00'e kadar bizi dinlemek isteyenlerle buluşacağız. Taşoda Konserleri'nin kış ayağı olan bu güzel salon konserimize her yolu düşeni, aklından geçeni bekleriz, etkinlik ücretsiz olup, saat 24.00'e kadar sürecektir, perşembe ve cuma günü 17-24 arası okulun bir çok grubunu dinleme fırsatı bulacaksınız.

Tahmini Emir Bey Repertuarı :

Yeni Türkü - Resim
Keren Ann - Where No Endings End
Onor Bumbum - Kuğu
Dave Matthew's Band - Grave Digger
Acil Servis - Bebek
Yeni Türkü - Dostlar Arasında
Sezen Aksu - Yalnızlık Senfonisi
Anathema - Flying
Müslüm Gürses - Nilüfer
Yalın - Keşke
Yeni Türkü - Bana Bir Masal Anlat Baba
Emir Aksoy - Cennet Bahçesi

Gönlümüzden geçen oydu ki tamamen yeni eserler çalalım her Taşoda konserinde, ama çalışma vakitlerimizin az olması ve kaliteden ödün vermek istemeyişimiz, bir de bize ayrılan sürenin bir saate çıkması, bizi önceden çalarak Emirbeyleştirdiğimiz parçalardan da çalmaya sevk etti, ama Taşoda'da ilk keza çalacaklarımız çoğunlukta yine de. Umarım kendi aldığımız keyfi sizlere de yaşattırabiliriz. Ayrıca okulumuzun değerli müzisyenlerinden Nil İpek Hanım'ı da "konuk san'atçı" geleneğimizi bozmayarak Resim şarkısında bize eşlik etmesi için davet ettik, kulaklarınızın pasını iyice silebilelim diye. Saygılar, sevgiler.


GKM'ye geliş : Rumeli Hisar Üstü otobüsüne binilerek Etiler'i dalan geçince Basın Sitesi durağından hemen sonra gelen Cengiz Topel durağında inilir. Otobüsün gittiği yöne doğru yürünülür, karşımızda bir çim saha vardır, kavşaktan karşıya dikkatle geçilir, sola doğru dönülür, saha sağ tarafımızda kalacak şekilde kaldırımdan 100 metre kadar yürünür ve saha bitince sağ tarafta dev bir Superdorm girişi görülür, ordan içeri girilince Superdorm'u karşımıza alınca Dorm'un sağ yanında kalan modern mimarili bina GKM(Garanti Kültür Merkezi)'dir.

Rumeli Hisar Üstü otobüsleri :

Taksim/Beşiktaş (559c)
Kabataş/Beşiktaş (43r)
Şişli/Mecidiyeköy (59r)
Sarıyer/4.Levent (59rs)
Kadıköy/Boğaziçi Köprüsü (125)

Bu otobüslerden 559c ve 43r aynı zamanda Zincirlikuyu'daki Metrobüs'ün son durağından da geçmektedirler. Tüm dünyadan katılımları bekliyoruz.

Not : Bu denli detaylı yol tarifi şu yaşıma dek yapmadım bravo bana !

Cumartesi, Aralık 13, 2008

600



Bugün hesapladım kafamdan yuvarlakça bir şekilde bir yerden 100 bin lira para gelse kafamdaki tüm fikirleri gerçekleştirebilirim, tabi umudumuz milli piyangoda en çok, eheh, işte ne bileyim odama ufak bir kayıt stüdyosu işlevi görecek bilgisayar, ses kartı ve diğer ekipmanları bu havadan gelen para ile alırım, tabi ki Avrupa'yı gezip kamptaki arkadaşlarla tekrar görüşme planlarım vardı ki bunun ilk etabı Paris'di ama öyle görünüyor ki aklımızdaki tarihten daha öteye ertelendi, ekonomik kriz falan tabi. Neyse Pink Floyd'un Wish You Were Here albümü nasıl güzel bir albümdür, nasıl şaşırtıcıdır, etkileyicidir, mükemmeldir, korkutucudur, anlatamam kolay kolay. Dinleyin muhakkak. Bunun yanısıra bu hafta değil önümüzdeki haftanın perşembe ya da cuması (25-26) tam kesin olmamakla beraber Taşoda'da sahne alacağız, ajandalarınızda şimdiden o tarihleri boşaltın, tahmin ediyorum perşembe (25) saat 17.00 gibi çıkarız ama ne kadar isabetli bir tahmin bu belli değil, keza çıkıp çıkmayacağımız da belli değil. Ondan hemen sonra yine tam belli olmayan bir ihtimal 28'i akşamı ortak toplantıda çalabiliriz, bunun akabinde de 30'unda bir aksilik olmazsa Bütmk konseri görünüyor. Hazır bu kadar yoğunken eminim bir iki konser daha çıkar ki ben delirivereyim, ama azizim hayat müzikle güzel, uğraşalım da müzik için uğraşalım yahu. Bundan sonraki ilk çalışmanın ardından olası repertuarımızı yazacağım buraya, gelmeden önce çalışın şarkılara diye. Başka diyeceğim bir şey var mı bakalım? Şimdilik yok gibi hatırladıkça söylerim.

Salı, Aralık 09, 2008

Edebi Metinler



En sağdaki Şinasi, Mete Bey'e ait, benim favorim ise soldan ikinci Abdülhak Hamit Tarhan, kendisi gördüğünüz gibi yangından ilk kurtarılmış bir halde, hatta hâlâ yer yer tütyor, diğerleri de en azından daha gençler.


Hem soldan ikinci hem de sağ baştaki Mete Bey'den geliyor, ufak tefek katkılarımız var tabi birbirimizin eserlerine, soldaki sarıktan saça dönüşüm yine benim favorim, bir de kimi yaptık bilemedim ama birinden Tiryaki Hasan Paşa yapmışız ona güldüm.


En iyiler en sona kalmış, soldan sağa Ahmet Yesevi, yanında Baron Rasim, Servantes ve Şener Şen, ahahaha Şener Şen yahu bildiğin Mehmet Akif azcık saç ekledik Şener Şen'in gençliği oldu, Mehmet Akif'le ilgili bir film çekseler de Şener Şen'e oynatsalar.

İnsanın niye durduk yere canı sıkılır bunu da anlamış değilim, şu resimler de olmasa eğlenemeyceğiz desenize yahu. Nafut Hanım'a pek teşekkür ederiz.

Cumartesi, Aralık 06, 2008

Lise Hazırlık


Lise hazırlıktaydım, ya da bazı İzmirli ve Bursalı arkadaşlara göre liiise hazırlık. Her neyse Türkçe kitabımızda bir şiir vardı, ya da bilmiyorum bir yazı bir şey. Atatürk ile ilgiliydi. O zamanlar Türkçe kitapları şimdiki gibi değil tabi, şimdi Türkçe kitabı olmamasıyla da alakalı olabilir bu belki. Neticede o kitabın her parçasının arkasında önünde anlam soruları olurdu. Biz de bunları defterimize çözüp gelirdik, hoca da sorardı anlatırdık. Daha hâlâ küme düzeniyle oturduğumuz yıllardı ve benim tüm sınıfı Zombie ve Korku şarkılarıyla zehirlediğim yıllardı. Neticede bu Atatürk ile ilgili yazı ya da şiirin ilk sorusu Atatürk ile ilgili düşüncelerinizi bir kaç cümlede kısa bir paragraf halinde anlatın gibi bir şeydi, hoca da -ki çok severdim- beni kaldırmıştı cevap vermem için, ben de evde defterime de yazmış olduğum şu cevabı okumuştum : Atatürk öyle büyük bir insandır ki yaptıkları bir iki cümleyle anlatılmaz. Hoca da sen ne akıllısın öyle demişti. Eheheh. Şimdi aklıma geldi nerdeyse sekiz sene sonra, çok güldüm kendime, çok komik biriymişim gençlikte. Sonra o Türkçe kitabındaki her eserin yanında konuyla ilgili bir resim ya da çoğu zaman şairin ya da yazarın çizimi olurdu, onları boyardık, modifiye ederdik. Güneş gözlüklü ve iç içe geçmiş A,Y zinciri takan bir Ahmet Yesevi'm vardı benim. Sonra o kitabı çizimleri yüzünden muhafaza etmeye çalıştım ama bugün bakıyorum da hiç başarılı olamamışım. Bir de Şener Şen'in FBI ajanı olmuş haline benzeyen bir Mehmet Akif Ersoy vardı. Hey gidi hey çok eğlenirmişim belli.

Perşembe, Aralık 04, 2008

Günlerimiz


çözülen bir yün yumağı
akıp giden günlerimiz
mezar taşlarından suskun
sessiz sitemsiz

savrulan yapraklar gibi
akıp giden günlerimiz
cenaze törenlerinde
sessiz sitemsiz

bir suçluyu aklar gibi
akıp giden günlerimiz
sanki bir sır saklar gibi
sessiz sitemsiz

bir kitaba başlar gibi
koşarken yavaşlar gibi
ölen arkadaşlar gibi
sessiz sitemsiz

şiir: yağmur atsız

Eylül Hanım gönderdi bugün bu şarkıyı. Hani diyecek tek bir şeyiniz olmaz ya bazen. Derin bir of çekmek istersiniz de çektikçe tekrar tekrar çekesiniz gelir. İşte bu şarkı, bu sözler, bu ses beni böyle yaptı. Ben bir şey demiyim daha fazla merak ederseniz; siz dinleyin.


Cumartesi, Kasım 29, 2008

Müzik Tavsiyeleri Ediyorum

Son dönem dinlediğim albümlerden güzel olanları (kendime göre) sizlere de söyliyeyim de dinleyin dedim, iyi demişim değil mi, iyi demişim iyi. Misal ilk albümümüz Anathema'dan Hindsight isimli albüm, 2008 çıkışlı; akustik ve best of özellikleri taşıyor. Anathema da sonunda benim çizgime geldiğine göre artık gönül rahatlığıyla müzik yapabilirim demek. Blonde Redhead'in 23 isimli albümünü dinledim sonra, gayet de başarılı buldum. Tavsiye ederim ne çok sıradan ne çok sıradışı diyelim. Bir diğer tavsiyem ise Cat Power'ın 2008 çıkışlı Jukebox albümü. Hoş Cat Power ne yapsa beğenirim gibi bir his var içimde, kendisiyle ilk kez Tuhaffiye Hanım'dan gelen Fool ve Werewolf isimli iki naif parçayla tanışmıştım. Neyse bu albüm de pek güzel, bir de Greatest Hits çıkardılar sanırım bu yakında ama tam kestiremedim. Damien Rice'ın 2006 çıkışlı 9 isimli albümü de bence her şarkısıyla hoş bir albüm, kadın vokalleriyle de hoş. İlk dinlediğimde kılçıksı gelen bu ses de zamanla kendini sevdirdi alıştırdı, gayet beğeniyorum şu an. Dave Matthew's Band'in nerde nasıl bir albümünü bulursanız hemen düşünmeden alın dinleyin derim, iyi davulcu nasıl olur bakışıma yepyeni açılımlar getirmiştir, şarkıları da bazen sıkan country keman tınıları ve nadir, uç vokalleri dışında pek hoş. Keren Ann'ın kendi ismini taşıyan 2007 çıkışlı albümü de pek naif. Zaten hiç bir şey yapmasa daha bu kadın, sadece Where No Endings End ile gönlüme sonsuza dek taht kurmuştur. PJ Harvey'in Stories from the City, Stories from the Sea albümü de hoş bence. Sanırım saydıklarımın hepsinden bir nebze daha fazla keyif aldığım bir diğer albüm ise Portishead'ın Roseland isimli 98 çıkışlı konser kaydı. Çok çok çok başarılı bulundu tarafımca. Yine Sia'nın Lady Croissiant isimli 2007 çıkışlı albümü de keza her şarkısıyla gönüllerimizde yer edinmiştir. Bunlar yaklaşık 2 buçuk haftalık bir süre içerisinde dinlediğim 60 kadar albümden aklıma, kulağıma ilk takılanlar diyelim. Muhakkak dinledikçe tatlananlar da olacaktır. Bulduklarınızı dinleyin derim ama.

Not : Egecan Bey'den gelen Death Magnetic albümü de tükürdüklerimi yalatacak cinsten.

Bunların hepsinden daha güzeli punkreas açıldı !

Pazar, Kasım 23, 2008

Karaköy İskelesine Mersiye


En son Nil İpek Hanım'la binmiştik vapura oradan,
Hatıralarım vardı içinde şuradan buradan,
Dönüp baktım hele nice zaman geçti de aradan,
Elimizde kalan biraz liken, biraz denizanası imiş!

Geçerken Galatasaray'dan girmezsek Çaycı'ya şayet,
Salardık yokuştan İtalyan Lisesi'ne direkt,
Yol dostlarımızı da oradan toplardık elbet,
Bağlarbaşı'na giden en kısa yol Karaköy'den geçerdi hey hey!

Sultanahmet'ten bile gelsem gitmezdim hiç Eminönü'ne,
Haliç'ten Üsküdar'a gidenler bile bir dururdu önüne,
Sular üzerinde baya da uzundu boyuna, genişti enine,
Kaderde sular çekilene kadar kavuşmayı beklemek de var imiş.

Çekti gitti aramızdan lodoslu bir İstanbul gününde,
Kadıköy-Karaköy jetonum patladı mı elimde?
Nasıl gideceğiz o tarafa aklımda sorular var benim de,
Karaköy İskelesi'yle kalbimi de gömdüm ben o sulara hey hey !


Perşembe, Kasım 20, 2008

Bir Hadise Var



Gözlerimi kapadım, öncelikle III.Selim'in huzurunda, padişahın kendi eserlerini padişaha icra eden bir incesaz ekibiyle beraberdim, sonrasında yıllar geçti imparatorluk değişti, dil değişti, konular değişti, ama asalet hiç değişmedi, en son İstanbul'u sevmezsek aşkı anlamayacağımızı duyduk, gözlerimi açtığımda Münip Utandı'yı ve klasik sazlarını ayakta coşkuyla alkışlarken buldum kendimi, meğersem Albert Long Hall'daymışım, hepsi bir rüyaymış, hepsi böyle olsa rüyaların dedirtecek cinsten.

Çarşamba, Kasım 19, 2008

İş Kuleleri Konseri


İlk kez kocaman bir çiçeğimiz oldu, vay bize vaylar bize !
İş Kuleleri'nde gerçek anlamda ilk akustik konser veren bizdik herhalde.
5 şarkımızdan mikrofonlu olan son ikisi müthişti, ilk üçü ise biraz duyulmamış olabilir.
Böyle kulisimiz olsun, başka da bir şey istemiyorum.
Seray Hanım ve Çağlar Bey'e de nice teşekkürler, beraber çalmak/söylemek pek keyifliydi.

Salı, Kasım 11, 2008

Emir ve Mete ile Sıcak Dakikalar (eheheheh)



Mete Bey'in bağlantısıyla canlı müzik sektörüne adım atıyoruz beraber, ilk sahnemiz ise bahsettiğim üzre bu perşembe saat 20.00 gibi sanırım. Üç bölüm yapmaya karar verdik, ilk bölümde Mete Bey tek çalıp söyliyecek yabancı parçalar çoğunluklu, orta bölümde beraber çalacağız söyleyeceğiz, son bölümde ise ben tek başımayım Türkçe ağırlıklı. Fena olmayacak gibi duruyor, bu perşembe hem bizim hem işletmecilerin açısında bir deneme olacak muhtemelen, belki sonrasında farklı konseptlerle, hatta tek başımıza ayrı günlerde bile sahne alabiliriz belki de ya biz beğenmeyiz bir şeyleri, ya da onlar bizi beğenmez ve sonraki sefer olmaz. Nasip ne diyelim.

13 Kasım Perşembe
Saat 20.00-22.00 (yaklaşık değerler)
Cafe Bu / Teras


Peki yedi düvelden gelen "dinleyenlerimiz?" Cafe Bu nerde bilmezler mi? Şöyle tarif edelim, bizim okula gelen bir araca binecekler ki okulun toplu taşıma araçları Rumeli Hisarüstü'dür yani R.Hisarüstü yazan otobüsler (43R / Kabataş, 559C / Taksim, 59R / Mecidiyeköy, 59RS / Sarıyer, 125 / Kadıköy, ...) ismi bizim okul olan bir duraktan geçerler, son duraklarından bir önce. Sonra okulun durağında inince ortada bir kavşak göreceksiniz, sırtınızı okulun kapısına doğru dönünce o kavşaktan karşınızda solda cami, -sağa doğru- yanında durak copy, yanında simitçi, yanında börekçi, yanında bakkal ve yanında eczane göreceksiniz, eczanenin yanında otopark gibi bir yer var oraya doğru yürüyüp, ordaki markete girmeden sola girerseniz doğru kapıdan girmiş oalcaksınız, keza kavşakta kafayı kaldırıp yukarı bakarsanız muhtemelen mekanın tabelasını da göreceksinizdir, en kolayı hemen ilk önünüze çıkana sorun siz sağ ben selamet.

Cumartesi, Kasım 01, 2008

Konserin Ardından

* ilk iki fotoğrafı çeken Ozan Bey'e teşekkürlerimizi borç biliriz...


Onor Bumbum'un müziği gerçek anlamda çok beğendiğim bir müzik, ilk kez canlı dinleme şansım oldu açıkçası (Roxy'yi saymazsak) ve ses düzeni ne kadar başarısız olursa olsun, müzik çok güzeldi. Demek neymiş ses problemi her ortamda yaşanırmış (oha Studyo Live'da da mı) bu sırf bana ve Taşodalara mahsus değilmiş. Konsere gelen gelmeyen herkesi bilokta sağ alt tarafa koyduğum Onor Bumbum resmine tıklayıp şarkılarını bir kez de güzel ses sistemiyle ev ortamında dinlmeye davet ediyorum, beğenmemenize ihtimal vermiyorum.


Ben de nacizane Onor Bey'in Kuğu isimli pek naif minik bir eserini seslendirdim, şarkıyı öyle seviyorum ki -söyleyince daha da arttı bu sevgi- albüm yapsam okurum o derece. Burda en sağdaki benim, boynumda da 27 derece 23 dakikalık hisli şarkıcıyım ben açısı var. Ortada sırtı dönük klavye çalan Onor Bey, en solda üzerine ışık vuran insan ise klasik kemençe sanatçımız Nağme Hanım. Bu arada sanırım ciddi anlamda ilk konuk olduğum konserdi bu konser, o yüzden yeri çok ayrı benim için. Sahnede söylerken kendi sesimiz gayet güzel geliyordu, seyircilerimiz inanılmaz güzeldi, çok vefalıydılar, ne denli teşekkür etsem az, umarım bir nebze olsun beğenmişlerdir yorumumu.


Tabi ki gecenenin bir diğer mühim ismi Emir Efendi'ydi ki kendisi Köpek şarkısını söyledi nedense Orhan da artık hikayede. Böyle bir Emir Bey kadrosu pozumuz olsun istedik, çektik. Gelen tüm dostlarımıza nice teşekkürler ve bizleri davet ettiği için Onur Bey'e de sonsuz teşekkürler ve tabi ki hep yanımda olan her notasıyla kalitemi arttıran Nağme Hanımcığ'a.


mesaj atmadın, belki yine onu rüyanda gördün
geri aramadın, belki bu sefer gerçekten döndün
beni yaraladın, aslında hiçbir şey yapmadın
kendini aradın tekrar sevebilmeye çalıştın

kuğuymuşsun sen kanadı kırık
iyileştiririm ben kendimi bırakıp

anlık susuyorsun, binbir şey geçiyor aklından belli
sonra duruyorsun, anladığımı anlayıp gülüp,
öyle bakıyorsun, beni burdan alıp götürüp,
öyle bırakıyorsun, bunların hiçbirini bilmeden

kuğuymuşsun sen kanadı kırık
iyileştiririm ben kendimi bırakıp


Salı, Ekim 28, 2008

Pols Gençliğine Hitaben



Geçen dönemin sonu muydu yoksa bu dönemin başı mıydı neydi ne zamandı tam bilemiyorum. Yeniden yakın arkadaşlarım olabileceğini gördüm. Bölümden de "güzel insanlarla" çok güzel vakit geçirilebileceğini öğrendim. İyi arkadaşlar sadece hazırlıktan ya da daha eskilerden olmayadabilirmiş meğer. Demek bazı şeylerin oturması, güzelleşmesi için hakikaten zamana ihtiyaç duyuluyor. Ama bu gençler ne zaman "bölüm arkadaşı"ndan, (gerçek)arkadaş sınıfına girdiler onu düşündüm tam çıkaramadım. Hasılı kelam iyi ki varlar, iyi ki beraber oluyoruz, okulu cazip kılıyorlar iyi ki benim için. Sağolun, var olun! Sevgilerim saygılarım hep sizin için.

Pazartesi, Ekim 27, 2008

Rüyalardan Rüya Beğen

Şöyle bir rüya gördüm efendim bir şekilde Bursa'ya gitmem gerekiyormuş artık bir konser dinlemeye mi bir yere, gitmeden önce bir kaç kişi uyarıyor beni diyor ki: "Abi dikkat et orda bi ton bmw li kro var." Ben de tamam diyorum vasıta bulamıyorum ama İstanbul'dan gidecek yürüyerek gidiyorum, neyse geliyorum Bursa'ya böyle köy gibi bir yer. Tek katlı derme çatma evler, düzensiz toprak yollardan oluşan sokaklar, göz alabildiğine çorak bir arazi, tarlalar falan var ama hepsi toprak, yeşillik hiç yok, tam ben bu manzaraya adapte olurken; hakkaten eski model bir bmw ama eski derken doksan kasalardan biri harbiden ralli yaparcasına yanlayarak o ara sokaklardan birinden çıkıp önümden geçiyor. Tozu dumana katıyor, sonra ben o ara sokaklarda yürürken de hep bu bmwlerin sesini duyuyorum, tozunu görüyorum. Hakkaten bmwli çok kro varmış diyorum. Ama yani Antalya'nın beyaz şahinleri gibi bu tayfa hakikaten. Sonra işim bitiyor dönecek gibi oluyorum tekrar İstanbul'a, bu sefer kasaba merkezi gibi 3-4 katlı binalardan oluşan asfalt yollu bir caddedeyim, kenardan yürüyorum gelen minibüslere bakıyorum İstanbul var mı diye ve önümden yine bana sıfır bir bmwli geçiyor. Neyse uyanır uyanmaz aklımda bu rüyanın görüntüleri ve haydi lililili lililili yaaar şarkısının tüm sözleri ve müziği vardı. Hayırlara vesile olsun ne diyim.

Perşembe, Ekim 23, 2008

Sezonun İlk Konseri



Ne zamandır burdan bir konser duyurusu yapmamıştım bakın heyecanlandım şimdi. Efendiler, Onor Bumbum'u bilmeyeniniz yoktur herhalde, önceden de bahsetmiştim bir ara kendilerinden. Yine de genel olarak, yüksek kaliteli, düşük tempolu, duygusal elektronik müziktir kısaca Onor Bumbum. Neyse bu Onor Bey askere gitmeden önce bir konser vermeye karar veriyor. Konserine de pek naif eserlerinden birisini seslendirmek üzere beni davet ediyor. Ben de tabi ki severek kabul ediyorum. Bu durumda bana ne yapmak kalıyor? Bu konsere sizi de davet etmek tabi ki. Ayrıca bu konserde pek sevdiğiniz bir diğer isim olan Emir Yargın da konuk olacak! Konser 31 Ekim Cuma akşamı Studio Live Technik'te olacak. 21.30'da başlayacak. Sanırım gecenin ilerleyen saatlerinde Onor Bumbum faslından sonra Logi ve Fattish isimli 2 elektronikçiyle daha sabaha kadar müziğe devam edilecek. Sizleri de yanımızda görmek dileğiyle!

Pazar, Ekim 19, 2008

Uluslararası İlişkiler



Geçtiğimiz hafta boyunca enteresan bir deneyim yaşamış oldum. Hayatımın ilk yurtdışı konuklarını ağırladım kısmen. Bunlardan birisi Finlandiya'daki Müzik Kampı'ndan yakın arkadaşım, Fin, Linnea Hanım iken diğeri ise, bu birinci hanım kızımızın evvelki seneki Avusturya'daki müzik kampından arkadaşı olan, Dan, Sonja Hanım'dı. Uygun olduğum günlerde elimden geldiğince kendilerine arkadaş olmaya gayret ettim. Ayrıca havaalanından alma ve havaalanına bırakma görevi de bendeydi, dolaylı olarak ilk geldikleri gece ve gitmeden önceki son gecelerini (dün gece) bizde geçirdiler. Bizim ev üzerinize afiyet biraz küçük, o yüzden kendi odamı bu ikisine verip annemin odasından sığınma talep ettim falan ama hasılı kelam keyifli vakit geçirdik. Hoş gerçi pek interreal ruhuyla dolu değillerdi sanki, her yeri görelim şuraya da gidelim, buraya da gidelim ya da bu ne peki ya bu şeklinde bir haleti ruhiyeleri yoktu. Bu gençlerle beraber olduğumuz günlerin çoğunda farkında olmasak da İstanbul trafiğinin ne kadar inanılması güç bir şey olduğuna şahit oldum, insan içinde olunca her gün sorgulamıyor tabi. İstanbul'un ne denli büyüleyici ve güzel olduğunun ise her zaman farkındaydım bir daha anlamama gerek kalmadı. Bir de böyle uluslararası arkadaşlarımın olması da beni çok sevindiren heyecanlandıran bir şey, demek uluslararası ilişkiler böyle bir şeymiş eheah. Her neyse tam tempo okula devam ediyoruz bu saatten sonra, ara sınavlar geliyorum demez vallahi. Desteğini ve yardımını esirgemeyen herkese nice teşekkürler geçtiğimiz hafta için, sevgiler!

Çarşamba, Ekim 15, 2008

Bazı



Yahu çok dolu oluyor bazı haftalar çok şaşırıyorum, nasıl bu kadar dolu oluyor diye. Eve genelde pelt halde dönüyorum ki pelt hâl nedir deseniz ne cevap veririm tam olarak ben de bilmiyorum. Hayatımın bir döneminde çok sık ve çok korkutucu şekilde gördüğüm tsunami kabuslarına bir yenisini ekledim, ama bu sefer, tsunami similasyonu gördüm rüyamda, hoş o da gayet korkutucuydu ama similasyon olduğunu biliyordum en azından. Ayrıca Tayyip Bey'in "ağzı olan konuşuyor" lafına cevaben, Sayın Bahçeli'nin "sizin düşüncelerinizi nasıl ifade ettiği bizi ilgilendirmez ama biz genelde konuşurken ağzımızı kullanırız" açıklaması tek kelimeyle müthişti. Ayakta alkışladım haber bültenini izlerken. Bahçeli rullz yazan bir tişört bastırtacağım. Neyse konudan sapmayalım derdim bir konum olsaydı şayet, ha ne diyorduk hafta yoğun geçiyor, dersler yine ağır, yine kafam karışık, üstelik İstanbul'da şu an Finli bir yakın arkadaşım ve onun da Dan bir yakın arkadaşı daha var, kaderde kuzeyden gitmek de varmış. Bir de geçen Fenerbahçem'in maçında müthiş yorumcularımızdan birinden gelen "yüreğimiz göğüs kafesimizde takla attı Volkan'ın bu hareketiyle" ve "top dışarda kaleci ağlarda" açıklamaları da beni ayrıca kilitledi. Şimdilik yazacaklarım yani sizin de okuyacaklarınız bu kadar, ha ben yeni bir şey yazmayacağım ama siz arşivden bir şeyler okursanız ona da karışmam. Görüşmek üzere!

Pazar, Ekim 05, 2008

Okul Yine Açılıyor



Kaliteli ve dostane müzisyenler çalsa arkamda, ben de hafif hafif daha önce söylemediğim şarkıları söylesem, önümde sevdiklerim, bildiklerim dinlese bizi. Öyle etkileyici olsak ki tanımayanları dahi heyecanlandırsak, merak uyandırsak, arada birbirimize baksak göz kırpsak, şarkılar bitince gururlu ve mutlu bir şekilde birbirimizi kutlasak, bizi kutlasalar, bu tip şeyler lazım sanırım, olabilir gibime geliyor işin güzel yanı. Nasıl güzel bir şarkının nasıl hoş bir sözüdür şu yazacağım, nasıl bir "evveldenyapmışlarki" hissi verir o ses tonu.

...but we can't change the world
no we can't change the world
it's been done
by someone
long ago...



Bir de vaktiyle Sayın Vardarova'nın en iyiler albümü kapsamında (Punkreas Greatest Hits) tanıdığım bir şarkıyı paylaşmak istiyorum sizle, ben pek beğendim keza. Ayrıca anneciğimle geçtiğimiz gün Tavanarası'na gittik, pek güzel oldu, sonra da Çaycı'ya. Çok entellektüel ve alternatifiz!



Perşembe, Ekim 02, 2008

Tanju Duru *



...bu fotoğrafı çekerken aklımdan geçiyordu...

Şöyle keyifli eğlenceli bir şeyler yazayım, sonra baktıkça, okudukça kendim de güleyim, insanlardan da geçen günkü yazına pek güldüm tepkisi alayım diye düşünüyordum bugün için. Sonra annem dedi ki Ezginin Günlüğü'nün eski gitaristi varmış kurucularından Duru soyadlı, ben de evet dedim, ölmüş dedi. Geçen sene Şenay Hanım göndermişti Duru Zamanlar albümünü tanıtacak bir kaç parça ve Tanju Duru ile ilgili biraz bilgi. Kaliteli bir besteciydi ve beni çok etkileyen bir müziği vardı, duru sesli solist ile dinledikçe hüzünleniyordu insan. Neticede bir anda bir bakmışız ki yok olmuş. Buraya bir bakın muhakkak.




...raylar boyunca akıp gidiyor nehir
akıp gidiyor raylar akşam boyunca

camdan akıyoruz ülkeyle ben, bir de çocukluğumuz
demir köprüden hızla geçip gidiyor tren

uçsuz kırların ucu akşama karışıyor
başaklar savruluyor kırlar boyunca

camdan akıyoruz ülkeyle ben, bir de çocukluğumuz
demir köprüden hızla geçip gidiyor tren...


*Allah rahmet eylesin.

Perşembe, Eylül 25, 2008

Yine Mi Güzeliz



"kur masayı madam despina
kirli beyaz muşamba örtüleri ser
çek sediri asmanın altına
yanında bir ince müzeyyen abla

yine mi güzeliz, yine mi çiçek?
hamdolsun
taze mi bitti topik
canın sağolsun
amanın yine mi güzeliz, yine mi çiçek?
hamdolsun
altınbaş kadehe yağ gibi dolsun

gece çok genç, arzular şelale
haber etsek o yare
gelse 
bomonti'den
şereflendirse bizi
olsak teyyare "


Çarşamba, Eylül 24, 2008

Şarkısal Transfer Kararı



BÜHAK yazıyordu bir yerde yanında da açılımı, ben o açılımı işte Boğaziçi Üniversitesi Halıcılık Kulübü diye okuyup o kadar çok şaşırdım ve güldüm ki sonra vay dedim ne çok güldüm yarabbim! Ehehehe cümleyi de iyi bitirdim. Tanıdık stüdyo varsa bir araştırın bakayım bir de kayıt fiyatları neymiş, iki tane kaliteli kaydımız olsun ayol kaç yaşına geldik. Tanıdık stüdyo olmasa da olur misal müzisyensinizdir, yeni demo doldurmuşsunuzdur bir fikir verin ona göre yapayım ya da yapmayayım kararına varacağım. Bir de otobüste beraber yolculuk ettiğimiz Sema Hanım ve Doruk Bey ile sevdiğimiz parçaları birbirimize mail atmaya karar verdik, hani böyle yeni bir parça bulursun pek seversin, kimse de bilmez pek, ben öğreteyim sevdireyim dersin, değişik olur güzel olur bu tip şeyler. Ama derseniz bende parça çok, hepsi de apayrı ve hepsi de pek güzel, neden bu bilokun sahibi de dinlemesin bunları diye, profilime mail adresimi de yazıyorum birazdan. Ufkumuz genişlesin değil mi, hep arabesk hep fantezi nereye kadar. Günümüzün şarkısı ise Regina Spektor'dan Lady. Yousendit'e yükleyecektim ama adrese erişemedik, bulursanız indirin artık ya da ben de atarım merak ettiyseniz. Pek naif bence.

lady lights a cigarette, puffs away, no regret 
takes a look around, no regrets, no regrets 
stretches out like branches of a poplar tree 
she says, i'm free 
sings so soft as if she'll break, says 
i can sing this song so blue 
that you will cry in spite of you 
little wet tears on your baby's shoulder 
little wet tears on your baby's shoulder 

Salı, Eylül 23, 2008

Sonsuza Giderim Be !



Bir arkadaşım olsa da ona ültümatom versem ona bazı bazı. Bu cümleyi kafamda kurduğum an şöyle güzeller güzeli bir öykü yazsam da içinde bu cümleyi geçirsem diye düşündüm. Bir yandan da Türkiye güzeli ve Estonya güzeli ve Norveç güzeli acaba neden dünya güzellik yarışmasında ya da kainat güzellik yarışmasında yarışıyor da "Güzeller Güzeli" yarışmasında yarışmıyor diye düşündüm.

Çok zayıfsın denilince bir de "birader bu saçlar ne olmuş senin" denilince çok tedirgin oluyorum. Zayıflığım bence 4 senedir sabit, maksimum artıeksi 3 diyelim ama saçlar son üç yılda -5 oldu. tedavi sürecini ve şahsi klinik deneylerimi başlattım sonumuz hayrolsun. Gerekirse sarımsağa kadar gideriz!

"O gün üzerindeki kıyafetleri çok beğenmişti" anlatımındaki -mişti kalıbı dışında bir tane daha öykü yazma kalıbım olsa çok mutlu olacağım. Sırf bu yüzden yazarlık kariyerim bitme noktasında keza birinci ağızdan kurgulama yaparken kendimi çok yalancı hissediyorum. İki ucu çoklu denklem. Bir de bu hafta okul haybeye açılmış gayet (haybeli adam, hay beli açılmış adamın) ne ders olur ne bir şey aha şuraya yazıyorum. Klavyeyle yazdığım da iyi oldu ilk kez hakakten şuraya yazıyorum dediğim bir şeyi, şurası mesafesinden uzak olmayan bir yere elimi kullanarak yazdım. Bu çok etkiledi beni şimdi sonra bunu derinlemesine düşüneyim, siz de düşünün, beraber tartışalım.

Otobüste uyumanın güzelliği ve alarm ertelercesine bir durak sonra iner yürürüm demek çok ayrı bir şey, yaşamayan anlamaz. Yeni kapşonlu (kapüşoyn) sivitim ile çok havalı oldum, kendimi emoya benzetiyorum ama bu da beni mutsuz etmiyor nasıl emoysam artık. Şunları emo mu imo mu diye yazsam diye öyle çok düşündüm ki sormayın. Sormayın dedim size! Caps Lock'u açar bağırmış gibi de yapardım yapmadım neyse.

Yaptığından gurur duyduğun iki şey söyle hemen deseler birincisinde üşenmeden şunu anlatırım, çok güzel bir şeydi bu gerçekten. İkincisi de bir bu kadar ohannesburger cinsten. Finlandiya gezime başlamak üzere Atatürk Havaalanı'nda tüm işlerimi halletmişim, otobüsle uçağa yanışmışız. Benim ilk yurtdışı deneyimim ama ilk uçak deneyimim değil. Elimdeki her şeyi de pasaporta sıkıştırıp çantama atmışım, gitar mitar var zaten bir yandan. Neyse uçağa biniyorum elimde koltuk numerosunun olmadığını farkediyorum. Hemen etrafa bakıyorum oturan insanlar var bir yerlere, 2 metre ötemde yukardaki ufak bagaj bölmeleriyle uğraşan hostesi görüyorum ve kendisine yanaşıp, "Pardon kafamıza göre mi oturuyoruz?" şeklinde efsane bir soru soruyorum. Kadın o kadar kilitleniyor ki önce bir boş bakıyor sonra kendine acıyor, suratında resmen ifadeler cümbüşü oluyor. Düşündüğünü söylese muhtemelen "böyle aptalını ilk kez görüyorum, bilmem kaç sefer sayılı uçuşumuza hoş geldiniz" derdi ama kekeleyerek "yooo, elinizde biletin bir parçası olacaktı onda yazması gerek" diyor. Ben de ısrarlı bir yüzsüzlükle "haaa tamam o zaman" diyip (öyle desene canıııım) çantadan bileti bulup yerime oturuyorum. Bu anlattığım olay ve link verdiğim kulaklık olayı kadar düşündükçe beni eğlendiren az olay vardır.

Bu günlük bu kadar; yeni günlük almam lazım demek; ki içine bitmiş Yenigün şişelerini koyabileyim. Sonsuza kadar giderim de anlamasını beklediğim 3 kişi olur onlar da muhtemelen sonsuza kadar gider de gelip burayı okumaz, okuyana yazık.

* Başlığın yazı bitiminde atıldığı ne kadar belli, üstelik arada bir kostüm değiştirsem fena olmayacak gibime geliyorre.

Cumartesi, Eylül 20, 2008

Finlandiya Sunumu



Yarın kulüp toplantısında Finlandiya sunumu yapacağım. 84 fotoğraf seçtim 21 gün içinden, bir kısmı birbiriyle bağlantılı, bir kısmı sadece manzara, bir kısmı ise başlı başına üzerinde saatlerce konuşulacak cinsten. Gelin görün kü 10 ya da 15 dakikada anlatmak lazım. Emre Bey'in bir lafı vardır bu diyarla ilgili ki kendisi benden 2 sene evvel, 2006 yazında oralara gitmiş, hem ülkeyi hem kampı deneyimlemiş bir kişidir aynı organizasyonla. Der ki Emre Bey : "Orası ütopya. Gerçekten değil." Evet düşününce ancak bir kitapta okuyup, bir filmde izleyip hayalini kurabileceğin bir diyar. Ben de ikinci gidişte -inşallah olur böyle bir şey- Serkan Bey'in Norveç'te pasaport kontrolü esnasında vermek isteyip de veremediği cevabı vereceğim, neden geldiniz diye soran adama. "Hastanızın abi !" Fotoğraflara baktım da çok eğlendim, bir miktar da duygulandım, bknz. yaşlılık emareleri. Neyse her türlü sanal ortamda kamptaki gençlere İstanbul'a gelin, gelmezseniz çok kızarım, küserim baskısı yapıyorum. Onlar da geleceğiz diyorlar ama bakalım. Bir de gezdirilecek mekanlara bakarken geçen -ki aklıma ilk gelenler Ayasofya, Yerebatan, Topkapı, Dolmabahçe ve Beylerbeyi'ydi- farkettim ki bunlar 20 lira yani 10 euro her biri, 5-6 müzeye götürsek gençleri yazık öğrenci onlar da batmasınlar dedim kendi kendime. Hoş ben geçen gün annemle Müze Kartı aldım ama yabancılara da böyle haftalık akbil kıvamında bir şey yok mudur ki diye düşünmeden edemedim müzeler için. Bilen varsa aydınlatsın lütfen.



-le vent nous portera-

* ütopya


Cuma, Eylül 12, 2008

Param Olsun Yine Giderim



Efendiler, akşam sularıydı yaklaşık dokuz buçuk, annemle oturmuş televizyon izliyorduk ki birden telefonum ring ring eyledi (yansıma sözcükler evrenseldir). Sonra bir baktım ve elimi ayağıma dolaştıran o güzel şeyi gördüm ekranda arayan numero +358 ile başlıyordu. Fethe girişen bir yeniçeri şivesiyle Allah Allah Allah Allah diyerek telefonu kapıp odadan çıktım ve arka odaya varıp açtım. "This is Susa" sesini duydum pek garip oldu, ağzım kulağımı geçti. Sonra 15 dakika kadar Susa Hanım yaklaşık 10 dakika kadar da Jussi Bey ile konuştuk, kendileri Finli ailemin ebeveynleridir (ebeveyn kadar korkunç bir kelime daha yok). Öğrendiğime göre, anne, bacağından geçirdiği operasyonun dertlerini atlatmış, önümüzdeki günlerde Yunanistan'a tatile geleceklermiş, Finlandiya'da hava şimdiden 5 derece olmuş gündüzleri. Daha sonra babaya geçti telefon ve baba Mr Hanky'nin hei deyişiyle beni karşıladı, beni benden aldı hatta. Çok bomba adamdır, gördük ki hâlâ South Park'a devam ediyor. İngilizcesi de haliyle iyi ve bizimki kadar fak, şit, ess falan. Neyse bunlar bana kışın da buraya gel bak kış sporları yaptıracağız sana dediler, ben de para bulursam gelirim dedim onlar da kışın uçak ucuz olur gerisine karışma dediler falan, ben de fırsat bulursam gelirim dedim. Akabinde çemkirdim Yunanistan'a geliyorsunuz da İstanbul'a ne demeye gelmiyorsunuz diye. Hayır ben İsveç'e gitsem bana normal bir Finli'nin diyeceği cümle şudur : "Sweeden sucks, you are gay!" Neyse ben dedim güzel bir mevsimde gidiyorsunuz, çok sıcak olmaz keyifle tatil yaparsınız falan hatta buraya gelmiş kadar olursunuz da dedim. Neyse onlar da gelecek yaza mükemmel bir plan yapmışlar. Stefan Bey'i aramışlar benden evvel ve Stefan Bey'in babası tarafından ısrarla Skopya'ya davet edilmişler; onlar da gelecek yaz önce Makedonya'ya gidip, ordan Stefan Bey'i de alıp İstanbul'a geliriz diye düşünmüşler. Galiba ciddi düşünüyorlar bunu, hayaller ötesi bir ziyaret olur benim için. Hoş, nerde yatırırım onları orası meçhul ama bir de Emil Bey de gelirse of demeyin keyfime. Neyse neredeyse yarım saat kadar yapılan bir telefon konuşmasının ardından tekrar tekrar konuşmak üzre deyip kapattık. Biletini al bize telefon et yeter diyip beni yersiz gazlara verdiler. Bir telefon görüşmesi dahi ne çok mutlu etti beni belli değil. Finland ne güzel ne güzel. (orman ne güzel ne güzel melodisiyle)